Bir kadın, dalgın, bir de adam. Adam çantasını kadına bırakmış, tuvalete gitmiş, kadın camdan dışarıyı seyrederken adamı bekliyor. O kadar yorgun ki, bütün gün koşuşturup durmuş. Ama mutlu, çünkü adam yanında gün sonunda. Daha da mutlu olamazdı zaten. Oysaki hala ayakta, yine de artık yorulmuyor gibi. Adamı seviyor çünkü, adama çok güveniyor. Sadece beş dakikalığına değil, ömür boyu bekleyebilir gibi adamı o pencere önünde, üstelik ayakta. Mevsimlerin, insanların, araçların geçişini seyre dalabilir. Öyle hissediyor, öylesine aşık.
Bu ilk bekleyişi değil adamı, son da olmayacak.
Daha tanıştıkları gün yine beklemişti. Adam akşamüstünün o yoğun trafiğinden çıkıp gelememişti. Sonunda dolmuştan inip koşmaya başlamış, bu sefer de trafik açılmıştı. Altı üstü bir cd takası idi mevzu, kadın adama Yeni Türkü, adam da kadına Yılmaz Erdoğan... Adamı hiç görmemişti daha kadın, her gelene bakıyordu bir şey bekleyen gözlerle, ama gelip geçenlerden aynı bakışı alamadığından adamın "o" olmadığını anlıyordu.
MorpisiMelinda'nın güncesi
5.12.17
bugün bir fenalık geçirmecesi. her şeyi siliyorsun da bazı şeyleri silmiyorsun unutmaman gerektiğini düşünüyorsun birden karşına çıkıyor, çok saçma. acayip saçma. uykumu getiriyor.
şiir acı çekerken yazılmıyor ya da ne acılar çekilince yazılmıyor. siktirin gidin ordan. böyle bir mantık olabilir mi? geçen biri "dertler sik gibidir, herkes en büyüğünün kendinde olduğunu düşünür" dedi. çok komik ve gerçekti.
eve gideceğim. anathemanın da ağzına sıçayım.
artık bu blogun geçmiş kısmında hangi anıların yer aldığı kısmı beni korkutmaya başladı.
bazı şeyler çok geçmişte kaldı.
sadece karar vermek güç. insanları siliyorsun, fotoğrafları siliyorsun filan işte. ama her şey sana ait, biliyorsun. üç beş şey kalıyor silsen mi onları da bilemiyorsun.
bazı şeyler canımı çok acıtıyor. yerin dibi gelse ne hoş olur diyorum bazen. allah belasını versin bazı şeylerin. kahrolmak kenarda durabilir.
hınca hınç dolu bi meydanda yaz sıcağından bunalmış evi binlerce km uzakta yapayalnız gibi hissediyorum, fakat gerçekte uzaktan yakından alakası yok.
şimdi bunu da yayınlayamayalım, kendimize kalsın bakalım. bir gün rumuzlu kitap yapıcam.
şiir acı çekerken yazılmıyor ya da ne acılar çekilince yazılmıyor. siktirin gidin ordan. böyle bir mantık olabilir mi? geçen biri "dertler sik gibidir, herkes en büyüğünün kendinde olduğunu düşünür" dedi. çok komik ve gerçekti.
eve gideceğim. anathemanın da ağzına sıçayım.
artık bu blogun geçmiş kısmında hangi anıların yer aldığı kısmı beni korkutmaya başladı.
bazı şeyler çok geçmişte kaldı.
sadece karar vermek güç. insanları siliyorsun, fotoğrafları siliyorsun filan işte. ama her şey sana ait, biliyorsun. üç beş şey kalıyor silsen mi onları da bilemiyorsun.
bazı şeyler canımı çok acıtıyor. yerin dibi gelse ne hoş olur diyorum bazen. allah belasını versin bazı şeylerin. kahrolmak kenarda durabilir.
hınca hınç dolu bi meydanda yaz sıcağından bunalmış evi binlerce km uzakta yapayalnız gibi hissediyorum, fakat gerçekte uzaktan yakından alakası yok.
şimdi bunu da yayınlayamayalım, kendimize kalsın bakalım. bir gün rumuzlu kitap yapıcam.
feci uzun bir gün akşamında
dördüncü güne filan geçtiğimi düşünüyorum ama hala aynı gündeyiz. bugün dünya yavaş dönüyor gibi geliyor. happily married to her job.
siktiğimin depresyonu girecek delik arıyor. kaptan sağa çek, ya da çekme zira sağ neresi kaybettik hep beraber.
şu işe gelememe gelince gidememe diyalektiği nasıl son bulur?
odaklanma sorunu yaşıyorum.
hiçbir işi bitiremiyorum ve bitiremedikçe işlerin sayısı yükseliyor haliyle.
kimseler görmeden yar oy
gönülden gönüle
gizli gizli
paslı iğne yürür kalbe
bok.
siktiğimin depresyonu girecek delik arıyor. kaptan sağa çek, ya da çekme zira sağ neresi kaybettik hep beraber.
şu işe gelememe gelince gidememe diyalektiği nasıl son bulur?
odaklanma sorunu yaşıyorum.
hiçbir işi bitiremiyorum ve bitiremedikçe işlerin sayısı yükseliyor haliyle.
kimseler görmeden yar oy
gönülden gönüle
gizli gizli
paslı iğne yürür kalbe
bok.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)