4.6.11

yine de yoktum

ben bayadır yazmadım. zaten günde bloga giren sayısı ortalama 0,5'e düşmüş böyle olunca. bunun yanında blog da okuyamıyorum zaten. hiç vaktim yok. hiç yok o yüzden mütemadiyen facebooktayım. bi de sokağa çıkıp çay içecek yeni mekanlar arıyorum. çok işim olduğundan yapıyorum bunları. ama hakikaten var. yüksek lisans başvuruları sınavlar ödevler filan var. bu vakitlerin geleceğini duyurmuştum ey ahali.
geçenlerde bir mail geldi hayırdır yazmıyorsun diye sırf o yüzden yazıyorum.
13 ayrı kuramcı adı yazan bir kağıtta adını bildiğim 3 insan var ve benim bunlara mülakata kadar çalışmam lazım. adamlar bilim sınavı yapınca veya mülakatta bir şey sorunca mal gibi kalmamak için. psikoloji okuyup 4 senede okyanusta bir damla öğrendiğini fark edip bir avuç suya doğru yol almak zorunda olduğunu fark etmek ve önünde 4 yılın değil 4 haftanın bile olmadığını bilmek kolay bir süreç değil.
artık abuk sabuk şeylere seviniyorum. eskiden abuk sabuk şeylere üzülürdüm. mesela geçen havaalanından banliyöye bindim, halkapınar'da inecektim. ve iyi ki aliağa'da inmeyeceğim diye sevindim. ama biraz alkol almıştım hani.
geçen de film izliyorum. Maria Braun'un Evliliği (Die Ehe der Maria Braun). bu filmden çıkarılabilecek en son ders "neyse ki 2. dünya savası almanyasında değiliz ve sevdiğim adam hapiste değil, öyleyse günlük ufak kavgalara pek takılmamalı" olabilir. ben bunu çıkaracak başarıya sahibim.
şimdiyse mira nair'in bir filminin incelemesini yapmam lazım. keşke sözlü yapsak. yazacak halim öyle yok ki... üstelik de işletme ödevi var. hem sunum hem ödev hem sınav. üstelik vizesini okumadı hoca. işte insanların hiçbir şey yapmazken karşılarındakinden çok şey istemesi üstelik bunu sırf statülerinden ötürü yapmalarının dayanılmaz hafifliği.
Kaybedenler Klübü'nü izleyen insanlar umarım bir gün yarın ortada "naber abi?" "standart." diye dolaşmaz. allah korusun çok çirkin. hele hele hiç aşinası olmadıkları o yaşam kalıplarına girmeye çalışanlar hiç çıkmasın. kalıp da değil, kalıpsızlık. bir film izleyip hayatı değişen insanlar fante(a)zisi. onlar için her gece ağlarım.
şu dünyada tezer özlü'den kalan son yazılı parçaları da sel yayınları bastı. daha da çıkmaz sanıyorum. bütün kitapları kafka'nın şato'su kadar ancak ediyor. yani mesela elif şafak siyah süt'ü yazacağına tezer özlü o kitap kadar sayfa yazasa imiş. işte yine benim obsesifçe tezer özlü aşkım ve elif şafak nefretim. burda kesiyorum.
sevgili okur sana dinleyecek bir parça da bırakıyorum:
aşk bu değil-birsen tezer
bir sonraki boş vaktimde görüşmek umuduyla.