18.10.11

bize bir nörolog gerek!

evlisin sen de, herkes gibi ve herkes kadar. ama belki biraz daha az. o zaman sorulması gereken sorular var ama bana ne.
bugünkü hoca da bence antakyalıydı. ceketinden anladım.
kafamda bir şarkı var, bence kurt cobain'in. ama olmayabilir de. o yüzden tek tek tüm kurt cobain şarkılarını dinliyorum iki gecedir.
yıllar sonra dershaneye gidip ergen muamelesi görmek tuhaf geldi.
bir kelimenin kulağa anlamsız gelmesi için kaç kez yinelenmesi gerekir? ya da çok kez tekrarlanan bir sözcük neden manasını yitiriverir?
şu hayatta ağzına bir kez olsun sigara koymuş hiçbir insanın bana laf etmeye hakkı yok. çok sinirleniyorum.
insanların birbirini özlemesi ne tuhaf şey. ufak bir beyin hasarıyla duyguların hepsini yok etmek mümkün aslında. ama bölgeyi iyi tespit etmek lazım.
gözüm kol bileklerime takılıyor da, incecikler. tut-masam kırılmıyorlar!
insanlardan aldığım onlarca film var. bir de film listem. ama izlemiyorum.
yakın'da bir çocuk var, boş vakitlerimde kendisiyle beyin evliliği yapmak istediğim; bence bütün yakın'ı okumuş çünkü!
internet icad oldu zamanda kayıp. acaba tanpınar saatleri nasıl ayarlardı?

17.10.11

İstanbul İstanbul

ben bazen istanbul'a gidebiliyorum ve ne ara gittim ne ara döndüm hiç anlamıyorum. yine gideceğim ve eminim yine anlamayacağım. çünkü böyle şeyler anlaşılmaz yaşanır! eninde sonunda istanbul'a aşık olmamak mümkün değil, trafik mrafik de kadı kızı kusuru olup çıkıyor böylesi bir güzelliğin karşısında.
ama senelerce ürktüm, bilen bilir...
mesela eskişehir'e filan taşınmaktı niyetim ama istanbul çok güzelsin ve ben sana aşığım!
ben senin seksi bir kadının göğüs dekoltesine inen ışıltılı kolyesi gibi duran köprünün ışıklarına aşığım.
her gelişimde gittiğim başka başka kafelerinin bambaşka tatlarına aşığım.
taksim'in kaldırım taşları bile beni benden alıyor.
pier loti nefesimi kesiyor.
vapurla karşıya geçerken manzarana doyamıyorum istanbul.
kadıköy iskele'deki otobüs durağını bile nedense seviyorum.
boğaziçi'nin güney kampüsü'ne bayılıyorum.
üstelik neresi avrupa'da neresi anadolu'da kalır hiç mi hiç bilmiyorum. -birkaç yer dışında.
gizeminin ve oyunlarının bitip tükenmeyeceğini de biliyorum.
ama ben sana aşığım, al itiraf ediyorum.
daha güzel itiraf edenler de oldu tabi. orhan veli gibi. ama ben bu kadar yapabiliyorum istanbul.
izmir de güzel ama istanbul bir başka güzel.
başka hiçbir kenti özlemedim uzağındayken.
bence ayrılmalı barışmalı uzun bir ilişkimiz olacak istanbul senle.-yani bence öyle.
zaten hep sevdiğim birilerini rehin almaktasın. ne yapayım, teslim olacağım.
seni seviyorum istanbul!

8.10.11

arabada 5 evde 15, hoşuma da giderse bedave

öküzlük parayla değil bedava!...

4.10.11

çalışmak üzerine

bir psikologdan özel olarak seans aldığınızda ödeyeceğiniz ücret ortalama 150 tl civarıdır.
bir yüksek lisans öğrencisinin aylık tübitak'tan aldığı burs 1500 tl civarıdır.
bornova osmangazi dolmuşu 1,5tl'dir.
işsizlik maaşı 500tl civarındadır.
asgari ücret 600tl civarındadır.
özel bir anaokuluna çocuğunuzu yazdıracaksın ortalama 1250tl civarında aylık ücret vermeniz gerekmektedir.
bir ekmek 75 kr'dir.
bir psikolog etüt merkezinde ayda 216 saat çalışarak (sabah 8:30 akşam 5:30 h.içi her gün + cmt) 400tl alabilmektedir. yani saatine 400:216= 1,85 kr etmektedir.
bu psikolog tabii ki psikologa gidemez.
çocuğunuysa özel anaokuluna tabii ki veremez. -neyse ki çocuğu filan yok-
işsizlik maaşı alsa 100 tl karda olup en azından yol parası vermeyeceğine göre tercihini bu yönde kullanması akıllıca olabilir.
asgari ücretle evine yakın bir mağzada satış elemanı olsa epey kara geçer.
iyisi mi bu psikolog evde oyun oynasın.

2.10.11

Utanç da Bir Duygudur Yavrum.

Bir insanı o kadar da sevmemek insanı özgürleştirebilir.
Aslında, demem o ki, belki yanında başkalarını da sevebilirse insan, daha büyük bir hayatı, daha ufak takıntıları olur. Acaba diyetisyenlerin dediği her konuda doğru mu? Hani derler ya sık ve az ama her şeyden dengeli yiyin.
Bu gidişat var ya, ilerde okuyup hayat, aşk ve arkadaşlık üzerine edebiyat yaptığımın bariz göstergesi olacak. O da çok çirkin olacak. Önümüzdeki on yıl içinde çıkarmayı planladığım kişisel gelişim kitabıma saklamayı tercih ediyorum bu cümleleri.


Evet şu hayatta "Cuma Akşamı" adlı kitabı ben okuyabildimse birileri de yazmış hatta birileri basmış üstüne başkaları çevirmiş. Hikaye bir kadının sıkışık trafikte arabasına aldığı otostopçu adamla tuhaf bir otelde ve başkaca tuhaf bir restoranda cinsel ilişkiye girmesini anlatmaktan çok öte geçmiyor. (Evet hem otelde hem de restoranda sevişiyorlar, ama arabada sevişmiyorlardı.) Da, o kadar masrafa giren Can Yayınevi porno sektörüne girse daha çok kazanırdı diye düşünüyorum. Telifi var, bilmem neyi var kitap olunca. Bunu da sırf kitap karşı raftan gözüme takıldı diye yazdım. Bir de Susanna Tamaro kitabı var ki, içinde ne yazdığını bile unuttum. Adı "Rüzgar Ne Diyor". Soru işareti koymayan birkaç üst satırda bahsi geçen yayınevi olduğundan ben de koymadım. Bize "Cümle tadında başlık konmaz." diye öğretmişler. Sanırım büyük hata etmişler. Misal "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim"-Nazım Hikmet Ran. Bu da antiparantez. Neden antiparantezse? Parantez karşıtı bir duruşu mu var cümlenin? Neyse işte, ben bu Susanna Tamaro teyzenin "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" adlı kitabını okuyup "Rüzgar Ne Diyor"u almıştım bence. Yani öyle anımsıyorum. Neden böylesi coştuğumu şu anda aklım almıyor. Ha "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" ha "Adını Feriha Koydum". Kulağa benzer geliyor.


Bir anımı anlatarak bitiriyorum. "Tavuk Suyuna Çorba" adlı Hyb Yayınları olsa gerek bir yayınevinden çıkan öyküler serisi vardır. Yaşım 12 filan olmalı, ben onun "Gençlerin Yüreğini Isıtacak Öyküler" olanını almış okumuş ve ağlamışım. Rezillik burda bitse idi, bir gençlik heyecanı, bir toyluk hüznü, der geçerdim. Ama hayır. Kitabın arkasında "Bize Ulaşın" gibi bir şeyler yazıyordu. Kitapla ilgili duygu düşünce ve diğer şeyleri yazmamız isteniyordu okuyucu olarak. Onlar da yayınlayacak mı ne. Yazıp yolladım. Üstüne de birkaç pul ekledim zarfın içine, lütfen cevap yazın, diye. Ve cevap bekledim. Bu anımı da sırf geçenlerde "yav rezil olunan anlar daha bir anımsanıyor" geyiği çevirdiğim insanlara ithaf ediyorum. Anlattıkça ufalıyor, saçmalaşıyor ve komikleşiyorlar. Ama üstünden "biraz" vakit geçmesi gerekiyor.


Bi kere de otobüste yüz üstü düşmüştüm bak o da çok komik şu anda.


"İşte hayat böyle akıp gidiyor..."-İlhan İrem.