8.7.09

?...?

Yazmak... Ama ne yazmak? Nedir ki yazmak? Sözcüklerin kağıttaki, monitördeki, tahtadaki, asfalttaki, duvardaki... izlerinin peşinden gitmek? bugüne dek, yüzey üzerinde bıraktığım tüm noktalar kümesini ayağımın ucundan başlatıp sıralasam, kaç dünya turu atardım? Birileri arkamdan döküp saçtığım sıfatları, fiilleri, bağlaçları, edatları, ünlemleri toplayıp üst üste yığsaydı hangi takım önde götürürdü?
Bilemiyorum...
Bu aralar hep soru işaretleri ve üç noktalar... Emin değilim, her şey muallak... Bildiğim doğrular yanlış(mış) mı? Hiçbir fikrim yok... Umrumda mı(ymış)? Pek sayılmaz... Zaten ne umrumda(ymış) ki?
Benim umursadıklarımın ve dahi umursamadıklarımın hesabının bana bırakılması daha doğru olmaz mıydı? Yoksa ödünç bir yaşam mı peşimde sürüklediğim (ya da beni peşinden sürükleyen?)? Ondan mı bunca yargılama sorgulama? "Birinin özgürlüğünün başladığı yerde diğerininki biter." Sanırım bana ayrılan alan fazlasıyla iç içe girmiş, fazla diğerlerininkine yaklaşmış/karışmış ki herkes söz sahibi oluvermiş?
"Bu ülkede demokrasi var"(mış), "Bu ülkede kanaat ve ifade özgürlüğü var"(mış)...
Bilemiyorum... İnsanın bilmediği şeyler üstüne atıp tutması tehlikeli bir iştir? O zaman?
...

5.7.09

Poster

İnsanlar okuyorlarmış bu blog'u! Vallahi bir ben varım sanıyordum ne yalan söyleyeyim. O kadar da emindim hani böyle olduğuna, seviniverdim.
Genç kız odalarında posterler olur. Jackson posteri, Tarkan posteri, şimdilerde Emre Aydın posteri filan... Bende hiç olmadı. Ergenlik dönemini hep aşağladım ya, o bölümü atlayarak geçeceğim hesapta. Zaten yetişkin olmak için ne çabalar sarf ettim hep. Babamla oturup büyükler gibi konuşmak için çabucak büyüyüvermeye çalıştım hep. Okumayı bile söktüm erkencikten. Neyse işte, bu poster meselesi de, değişen popüler kültürle berber sürekli duvarda yeni bant izleri bırakmya sebep olacağından, kararsızlığa da tahammülüm olmadığından önce Yonca Evcimik asıp sonra Eminem'le devam etmek ardından Linkin Park'a dönüp hop diye Metallica'ya geçmekler filan bana göre değildi. Duvarlarım boş kaldı hep. Kendi çizdiğim resimler filan oldu bazen, bir de ders programları o kadar. Sonra bir gün İTÜ'yü gezerken bir tiyatro afişi yürüttüm, onu astım. Kendi oynadığım bir oyunun afişini daha astım, sonra kendi yazımı astım, bir öğretmenimin kızının yaptığı resmimi astım, Aysel Gürmen'in Selen'i, Ankara'dan alınmış bir kartpostal, çocukluk fotoğraflarım filan derken duvarları da aştım dolap kapakları bile doldu. N'oldu? 20 yaşında ergenliğe girdim ben. Bugün de Nil Karaibrahimgil astım. İlk şarkıcı oldu kendisi astığım. "Nil mi?" diyip burun kıvıracak bir sürü insan biliyorum ama önyarglılı davrandıklarından diyorum. Yoksa ben de Anathema t-shirtleri alabilirdim, evde Ahmet Kaya'mız da eksilmedi hiç, 3 yaşında "hasretinden pranglar eskittim"i ezbere bilirdim n'olduğunu anlamadan. Ama insanın eğlenmeye de ihtiyacı var. O yüzden Nil! Şans verin Nil'e. Beğenmediğiniz, atmak istediğiniz Nil posterlerinizi de beklerim. Seve seve asarım ben onları.