25.1.11

annem beni sevmiyor. artık emin oldum. son hareketi çok netti.
ona dört sayfa yazdım yazdım yazdım, tekini bile dikkate almamış, hepsini biliyormuş da ben o kadar şeyi dışarı çıkmaya izin almaya yazmışım arkadaşımla. hiç dinlemediğini fark ettim. ona çok dokunmuş dedemin öldüğünde o arkadaşıma gitmem. hala onun hesabında. diğerlerini görmemiş. dinlememiş o kadar haykırmamı. bileğimdeki kesikleri de ondan sanmış. okduklarını da boşa okuduğunu direk son paragrafı okusa yeteceğini filan düşünmüş. çünkü anlamadı. çünkü benim farz-ı misal bir başkasının evine de gayet gidebileceğimi düşünemiyor. çünkü eğer ona gitmesem başkasına gideceğimi, benim sabah kendi yüzünü görmeye dayanamayacağımı anlayamıyor. benim de kukla filan olduğumu düşünüyor. çekince gelmediğimde iplerimi kopardığının farkında değil. sonunda iyice elinden yitip gidicem farkında değil. çünkü bir anne, bir çay daha içeceğine eve gelseydin yağmur yağmazdı, diye arayıp bağırıp sonra da kızının suratına telefonu kapayacağına, yağmur yağıyor kızım eve gelebilecek misin şemsiyen var mı, alalım mı?, diye sormalı. ama benim annem birinciyi yapıyor. ve ben beni doğurduğuna milyon kere pişman olduğunu düşünüyorum. her pişmanlığında hıncını böyle aldığını düşünüyorum artık. yine de onu seviyorum. ama yakında ancak sevmeye çalışacağım. çünkü benim annem, beni duymuyor. benim annem beni en son 1 yaşında annanneme bıraktığı gibi kaldığımı sanıyor. ona göre ben 5 yaşında filanım daha. çünkü annem ben lise bilmem kaça gidene kadar çalıştığından evde yoktu. eve geldiğinde hep bana bağırdı ve sonra uyudu. uyanınca yemek yedik sonra ben yattım. annem beraber yemek yenen bir varlıktı. ve bitti o günler ama anlamıyor.
anne ben 21 yaşındayım ve bir yere gideceksem zaten giderim 4 sayfa yazı yazmam, eğer okuyorsan diye.

14.1.11

kamer

ben bazen ölsem ölemiyorum yaşasam yaşayamıyorum bu bir sürünme.
kelimeler boş.
bu cümleler klişe.
özledim.
bu daha klişe.
belki "sessizlik sensin geceleri"
olmuyor.
acı çekiyorum. ötesi yok.
"beni sen al, yeminim var"
yetmiyor.
bitsin çok acı çekiyorum.
bazen, gerçekten, bazı anlık öfkelerimin bedelleri, ağır çetin sıkıntılı...
bazen ölsem diyorum, hani ya sırf kurtulmak için, onun bile bedelini ödeyecek cesaretim olmuyor, uyuyorum.

12.1.11

such a perfect day

  • nerde lou reed'in bahsettiği perfect day nerde? yok öyle bir day.
  • bence bugün kütüphaneyi kapatırım. üstelik de hiçbir şey yapmadım. ne güzel.
  • kaç vakit oldu ben kendimi böyle aşağılarda bir yerlerde hissetmeyeli.
  • bazı günler gerçekten yaşamak istemiyorum.
  • tainspotting de olmasa, ne dinlerdim ben?
  • bence artık kavga etmeyelim. gerçekten. kendimi hasta gibi hissediyorum.
  • menstüral silkusumda sorunlar olmasa olmaz mıydı bir de üstüne?
  • bu insan vücudu ne sikim bir şey mına koyayım.
  • üç gün oldu hani? canım sıkılıyor artık, tepem atıyor ve korkuyorum.
  • haytımda ilk defa soslu döneri bitirdim. çünkü kurye getirdi ve 10 lira verdim, sike sike yedim. güzelmiş aslında.
  • bugün de böyle.
  • tarde.
  • kus.
  • öl.

go to hell

söylediği ne varsa çok haklıydı.
söylediği ne varsa o kadar haklıydı ki sürekli kendime lanet ediyorum.
bence ben körüm.
inanmak istemesem de bence her konuda haklıydı.
bence ben yatıp uyuyorum.
ben özür dilerim.
sınavım var sinirlerim bozuk benim.
atılmamış tokatlar, öpülmemiş dudaklar, gidilmemiş yollar, içilmemiş şaraplar.
ve ben kendime hep bunu yapıyorum:

10.1.11

Bazen kendimi Cansu'nun

ama ders çalışacaktım?

Şubat tatili gelse bence herkes mutlu olur. Daha bir tek sınava bile girmeden tatile girmek herkesin hayali değil midir zaten?
Paramız çok olsun, Starbucks'ta her gün kahve içelim mesela. Ya da Gloria'da.
Annem bana dışardan yeme yasağı koydu, gerekçesi: dışardan yiyince geç uyanıyormuşum. Böyle bir saçmalık olmaz olsun diyorum.
Ve yine annem az önce ilk kez izlediğim bir Pokemon bölümüne bunu bin kere izlemedin mi dedi, bambaşka bir anime ile karıştırması da cabası. Zaten 8 sezonluk Gilmore Girls de annem için birbirinin aynıydı. Chuck'a nasıl laf etmedi, bilemiyorum. Asıl birbirinin aynı olan bölümlere sahip dizi Bergüzâr Korel'in Bitmeyen Şarkı'sı. O dizi hakikaten bitmek bilmediği gibi bir de kusturacak kadar kopya bölümlere sahip. Diyaloglar o kadar aynı ki kıyafetler ve çevre değişmese aynı sahneyi bir daha izlediğimi sanabilirim. Ama Pokemon öyle değil. Hatta favorim Avatar-kimse sevmese de.
Bu yıl hem bitse hem de bitmese.
Aslında ben Şubat tatilini o kadar çok seviyorum ki keşke hep Şubat tatili olsa. Yaz tatili gibi bunaltıcı sıcaklar, ne olacağını bilmediğin beklemeler filan yok.
Ve bu kızlara kulak veriyorum mütemadiyen, çünkü tenizmiz esmer ruhumuz sarışın diyesim geldi, oysaki alakasız:
http://lacemesh.blogspot.com/
Öf gideyim de ders çalışayım derken resmen elektrik kesildi. Yok böyle dans!

6.1.11

2011

Bu yıldan beklentim belirsiz. Çünkü ne beklesem tuhaf kaçıyor, çok da emin değilim zaten ne olsa güzel olacağından. Her zamanki hikayeler, kafa şişirmek istemem. bilmeyenlere link verebilirim:
http://morpisimelinda.blogspot.com/2010/10/blog-post.html ve diğerleri işte...
National Geographic'in 2011 ajandası bir harika! Tavsiye ederim. Bir yandan da sadece bende olsun istiyorum. Öyle çılgın çelişkiler içindeyim. Ve resmen biri bir şey sorunca "Bir dakika ajandama bakayım." insanı oldum. İyi mi kötü mü emin değilim. Daha mı yoğun yoksa daha mı düzenli bir hayatım oldu şimdi? Yoksa ikisi birden mi? Neyse kalsın.
Haydi birileri benimle 22 Ocak Cmt günü saat 20:00'deki Carmen Carmen'dir adlı müzikli oyuna geliversin. Othello'ya da çağırırdım ama annem çok ısrar etti, kendisi gelecekmiş, babamı da getirecekmiş.
Ayrıca itirazım var arkadaş Biletix'e düşen her etkinliğe. 30 liranın altında bir şey yok. O kadar zengin miyim sence sevgili Biletix? Lütfen sen komisyon aldığın gerçeğini, ben de babamdan aldığım parayı kimi zaman saçma sapan şeylere hibe ettiğimi kabul edelim ve arada anlaşalım. Sen indirim yap, ben de gidip çikolata almayayım mesela.
Bir de zaten göbeğim çıkmış böyle "fırt!" diye. O sesi duydum ben. Tabi akşam yemeğinin üstüne büyük boy pizza yersen, iki kere öğle yemeği bitirirsen -üstelik ilk yediğini unutup-, hobi olarak kumpire sararsan, her fırsatta çikolataya çereze dadanırsan, sigarayı da bırakırsan -hadi sınav dönemi dolayısı ile arada içersen- o göbek çıkar sevgili Pınar.
Pilatesten sıkıldım, aerobik yapacağım. Aslında eğitmenli fitnessa da gidebilirdim ama işin içinde kendimden başka sorumlu olacağım insanlar olunca yalanlar söyleyip tüm dünyayı kandırmakla dürüst olup herkesi baydırmak arasındaki ince çizgide gidip geliyorum. Genelde dürüst oluyorum ama kısmen de uydurduğum olmuyor değil. İnsan her işi yetiştiremiyor şekerim.
Burdan tüm mektup arkadaşlaırma sesleniyorum, bence öldünüz. Esma için komada denebilir. Ama Pınar ve Cansu kesinlikle öldü. Bir de Onur vardı o n'oldu ey insanoğlu? Öf, bu konu da neyse.
Yine gittim çocuk reyonundan alış-veriş yaptım! Pembe bottan sonra pembe pantolon aldım ki çok fantastik. Bir de hırka aldım Alice Harikalar Diyarında temalı, bir düğmesi tavşanlı. Bir de mor rimel aldım, baya sevindirik oldum. Dilan'ın değimi ile "saçma gibi" bunlardan bahsetmem. Şu anda fark ettim.
Bir fizzy'nin geri gelmesi kaç yıl sürer yahu? we will be back fakat when? back to http://www.stereomood.com/ ! Yapacak bir şey yok, lastfm de skroplayamayıversin ya da stereomood'la anlaşsın veya anlaştı ise beni bu durumdan haberdar etsin. -Zaten emrim olur.
Mor Salkımlı Ev adlı bin yıllık eser neden bu denli pahalı? Biri bunu açıklasın. Melek Hoca çevre ödevinden vzgeçip herkese 100 verse de olur. Gerçi vizeyi okumadı hala. Bu ne rahatlıktır ya 4 yıldır anlamadım. Böh, bu da neyse.
CIV4'teki Ottoman Empire, sözüm sana ve yayılmacı politikana: Yeter ulan! Amma fırsatçı adamsın. Komşum olarak Gandi'yi istiyorum, Süleyman'ı değil. Gerçi sevgili Süleyman okyanus ötesinde olsa yine gelir bir şekil bulur adamı.
Haydi ben ödev yapayım. Bu kadar niyetli handikap yeter cümlemize.