22.11.13

Nereye Gidiyorsun?

çocukluk hüzünlerinden devralınmış bir pelerindi zümrüt yeşili orman ve kırmızı başlıklı kız kesilmiş bir dana gibi ortada öylece parlıyordu. yollarda ayakları dolaştı ve düşüp öldü. çünkü kırmızı başlık böyle bir şeydir. sonra kargalar geldiler. akın akın kargalar. sonra o kargalar dallarda bekleştiler. çünkü karga olmak böyle bir şeydir. ve baykuşlar indiler. indiler ve gagalayarak yanaklarını oydular. ve çakallar indi. sonra onlar bunlar. sabaha karşı kalanları da akbabalar. ak bir yaban güvercini gibi değildi aşk. çürüyen, çürüyen ve çürüyen bir şeydi daha çok. o kadar iğrençtir ki mideniz bulanır. tırnaklarını söktüler. daha yaşarken tırnaklarını söktüler. çünkü külkedisi ayakkabasının tekini kaybederek bu cezayı hak etmişti. ayakkabı teki kaybetmenin mucizelere yol açtığı gerzekliğini kim uyduruyor? kim uyduruyor bunları? bunları kim uyduruyor? çünkü hep gece. sokaklar soğuk. belki. ay. bir tepsi gibi. bütün olan biteni gözüne sokar insanın. yalancı bir aynadır. bir nevi perde. bulutlar geçiyordu. takalar gelmiyordu. çocuklar ölmüyordu da büyümüyordu da. büyümeyen çocuklar. onlar kırmızı başlıklı kızın parçalanmış bedeninden bile kötüdürler. onların hepsini ağaçlara assınlar. seni ne yapsınlar? kaç kişisin? kaçıncı defa sorulan sorulara ne cevap vereceksin? çünkü hayat böyle bir şey. evet aynen öyle. çünkü saçlarımız siyahsa bu bizim suçumuzdur. her şey bizim suçumuzdur, bunu unutma.
gitme canım. gitme. çünkü gidilmez.

12.11.13

yüzüstü dalışlarda tutansızım

yedi. jübile. şarj. klasik. huşu. progresif. gıybet. bakır. poli. çoklu. kolçak. şaka. fare. berrak. yarrak.
kalvyeye bakınca gördüğüm kelimeler.
bir kaç dakika kafenin kapısında bekleyebilir. bir süre şarap içmeyebilir. bir süre hava soğumayabilir. bazen insan yağmur yağmadı diye mutsuz olabilir. insan bir litre kahveye hasret kalabilir. olabilir, olabilir.
bazı insanlar -ebilme'nin ayaklı halidir. onların yapamayacakları hiçbir şey yoktur. ama onların da yapamadıkları bir nokta gelir. 
hayır.
444
999
666
444
sabahtan akşama kadar ayinlere de katılsak, bir anlamı yok gibi. yağmur yağmıyor. ölelim mi? 
ölebiliriz, ölebilir miyiz?
hımmm. 
sapma noktasında bir avcı, kuşun kanadını köpeğine yolduruyordu ve gelinler düğünlerinde güvercin salıveriyordu ve köpekler yoluyordu, gelinler salıyordu, avcılar vuruyordu...
sonuç olarak bir itü'de endüstri mühendisliği okumadıksa, sosyal bilimlere olan tutkumuzdandır diyeceğim ne büyük yalan olacak kim bilir. bir düşün, sevgilime bile böyle büyük yalan söylemedim. 
evet.
444
666
999
444
saçma bir simetri peşinde sabah akşam akşam sabah demeden koşuyorduk. atlılar atlılar kızıl atlılar, atları kanatlılar! kan atlılar. kan attılar. kanattılar. tıpkı bir şöbiyet gibi, yahut bir baklava kadar ağır bir tatlıydın sevgilim, sen tadından yenmez haldeydin, üstelik de şekerlenmiştin. yine de bir jeff buckley değil, kimse değil, inan bana canım. yoksa ben senin harcırah yevmiye maaş ikramiye ek ödenti ne güzelim? dur dur, bak saçlarına taç yaptım lotuslardan. oy kullanan bir fok balığı kadar özgürüz. kır dökebildiğini.