22.12.11

hikayeler anlatırdık

biz, insanlar, okullar ve barajlar yaptıksa, ülkeleri ikiye bölecek duvarlar ördükse, sonra 1989'un bir vakti elimizde balyoz yıktıksa-iyi ya bana mı yaptık bana mı yıktık? roma'yı bana mı yaktık? adam sendecilik, vurdumduymazlık, hep bunlar felsefe, tarih ve bazen sınav sorusu. sen şimdi hitler dönemi almanyası'nda yaşasa idin, bir yahudi olarak kaçmaya çalışmayacak mıydın? ve bir alman olarak hitler'in ikna edici paradigmalarına kapılmayacak mıydın? kavgam'ı okusan korkarsın. almanlar'a üzülür, hitler'e ağlar, dünyadaki bütün haksızlıkların onlara yapıldığını düşünürsün. o yüzden yarım bırakırsın. neonazist olup çıkmamak adına.
kapitalizm çöküyor diyorlar. abd borsası düştü düşeli bu böyle söylenegeliyor. ev kredisi vermek bazen kötü bir fikir olabilir, bazı bro'lar uçaklarını satmak zorunda kalıp toplu taşıma araçlarına yönelebilirler ve esra erol cipinden otobüsteki insanlara bakıp çok üzülerek ağlayabilir. al hatta al inanmazsan:
Esra Erol'un Şaşırtan Gözyaşları
ne demiş tezer özlü? "her ben bencildir, her kent kentsel olduğu gibi." demiş. hal böyle olunca ben kapitalizm çökecek karl haklı çıkacak diyemem. çünkü eğer karl ve sakalı haklı olsalardı, esra erol otobüsteki bir kaç kişiyi cipine alırdı. ama sadece "anlıyorum." demiş. ve ağlamış. hem de röportaj sırasında tekrar ağlamış. işte böyle. (zaten evladım kapitalizmin çöküşünü biz göremeyiz, torunlara yatırım olsun diye girdik bu kooperatife.)
şimdi biz günlük yaşamın akıntısında çılgıncasına sürükleniyorsak, bu ne kollektif bilinçdışının, ne yazgının, ne de duce'nin duruşlarının, kılışlarının yahut oluşlarının bir sonucudur. sadece sürükleniyoruzdur. fazla düşünmek insanı deli eder dediler. pek çok insan gördüm ki düşünmekten delirmemişti. ama olsun, iddia iddiadır. ve insanların kuponları bazen bir gol yüzünden yatabilir. hayatın gerçekleri.
oturup filmler izliyor kitaplar okuyoruz, hatta yerden tavana kadar kitaplarımız dvdlerimiz filan var. sonra 9-5 abuk sabuk işler yapıyoruz. ve para alıyoruz. sonra o parayla yaşıyoruz. bir şey yapmak zorunda mıyız? 
işte maslow şu yukarıdaki piramiti çizmiş ve bunları elde eden insan huzur içinde ölür demiş. (bazıları ömür boyu sex yapmadan ölür. ve onlar ki hep bir eksiklikle tanrı katına çıkanlardır.) velhasıl, bunları elde edeceksen çalışacaksın çünkü şairin dediği "hava bedava bulut bedava acı su bedava" filan artık yalan. çöpün bile vergisinin olduğu günler yaşıyoruz. ve maslow yaşasaydı hava su yemek filan yazan temel ihtiyaç listesine interneti filan eklerdi rahmetli. 3 liraya yenen en iyi yemek ikea'nın çocuk menüsü ise ve nuggetlar bile I K E A harfleri şeklinde sunuluyorsa düşünürüm ben. başka kim düşünür bilemiyorum. yok efendim akıldı doğaydı sonra. hay allah ya, bu ne pragmatizm, bu ne realizm, bu ne pozitivizm. hatta diğer izmler.
şimdi daha yazarım ama ne yazayım niye yazayım?
öyle bir öykü yaz ki 10000 vuruşu geçmesin.

PS: Çilek'e sonsuz teşekkürler. O olmasa Nilgün Marmara okumaları yekte kalırdı.

18.12.11

gece gece.

bu saatte pizza ısmarladım.
ve de şunu izledim:
bir de bu var:

bu saatte ancak bu kadar
ve japonya, ne yapıyorsunuz yav ?

17.12.11

la la lay la la la haylalaaaa!

benim alenen ikilemde kaldığım anlar oldu ve blog üstünden laf mı atalım yani birbir biri birilerine, bakar bakarbakar dururum.
"ve sen ben değirmenlere karşı,
bile bile birer yitik savaşçı"
keşke filmler hiç bitmese, bitmese hiç filmler.
şimdi kesin oruç aruoba konuyla ilgili bir şeyler demiştir ama ben henüz bilmiyorum. okumadım hiç.
bütün kaygılarımı anlattım. ama ortaya. durumu değiştirmez. gençliğimizi harcıyoruz.
bir sen tez er.
honore de balzak ne diye çok fazla yazmış ki? durmadan yazmış. muzaffer izgü gibi. o da çok yazmış. insan bir durur, bakar, emekli olayım der. zaten kimi zaman abuk sabuk şeyler yazıyorum, niye yazıyorum ki hala der.
mesela ben  de öyle şeyler diyebilirim, belki de demeliyim. ama sonuçta kimseye para karşılığı estetik, bilgi, düşünce filan satmıyorum. isteyen okusun istemeyen ip atlasın, fular bağlasın, sigara içsin, bana ne.
mesela biz dün gonca ile gece yarısı ileri geri konuşmuşsak konuşmuşuzdur. sonra bir başkası o saatlerde filan altıkırkbeş yayınları ile ilgili başkaca şeyler yazmıştır bana. olamaz mı? olabilir. zaten bülent ersoy'u kapatacağız yılbaşında. karar verdik arkadaşlarla.
avon kataloğu gibi insanlar var şu hayatta.
eğer bahsi geçmemiş olan kişinin çekicilik düzeyi daha düşük olsa idi, evrimsel olarak bir hiçti.
fakat işte insan neymiş, beşer şaşarmış.
kimin kime kim kime dum duma. zaman gösterir. zaman adetağı bir pusula gibidir.
zam-an! anda zam. zim zam zum. böyle bir çocuk oyunu var.
artık uyuyalım.
birsen tezer - aşk üzerine söylenmemiş her şey

14.12.11

"Yazma" eylemi, bilişsel öğrenme düzeyinin sentez basamağından çıkarken, "eleştiri" bunun bir üst ve bilişin de son katmanı olan değerlendirme kısmına aittir. Bu noktada Berna Moran, Tahsin Yücel, Aysu Erden, Türkiye'de, edebiyat alanında akla gelen ilk isimlerdir. Tüm bu insanların ve kesinlikle hakim olmadığım alanların diğer eleştirmenlerinin bilinip bilinmediği karmaşasında benim durduğum zavallı noktayı da geçersek, bütün gün iki ayak üstünde yemek tarifi kitaplarının bile "kritiğini" yapar iken buluyoruz kendimizi. Enteresan insanlarız. Sübhanallah kardeşim, ibretlik bir paylaşım, demiş bir internet düşünürü.
Buyrun size bir bilişsel psikoloji giriş dersi niteliğinde basamak açıklaması. Bloom'dan gelsin:
1. Bilgiyi Öğrenme: Mesela, "Türkiye'nin başkenti Ankara'dır." bilgisini bilmek, bu basamakta yer alır. En basit basamaktır.
2. Kavrama: İşin içine "örneğin" lafı giriyorsa, kavrama düzeyindesiniz demektir. Sıcak kanlı hayvanın tanımını yaptıktan sonra (burada bilgiyi öğrendik),  örneğin insan sıcak kanlı bir hayvandır diyebilmektir. (Şıpsevdi sakızı cümlesi oldu.)
3. Uygulama: Bu noktada bir matematik problemi çözmekten tutun da, askıya ceketinizi asmaya varana kadar, günlük yaşam içinde "uyguladığınız" ne var ne yoksadan bahsetmekteyim. Yalnız, matematik problemini verilen formülde rakamları yerine koyuyorsanız bu düzeyden söz ediyoruz, yoksa siz bir Gauss (daha fazla Gauss!) iseniz o konu ayrıdır.
4. Analiz/Çözümleme: Bir cümleyi ögelerine ayırabiliyor musunuz? O zaman analiz yapıyorsunuz demektir. Bir yemeğin içinde hangi malzemeler olduğunu mu tahmin ediyorsunuz? Tebrikler, bir analiz daha!
5. Sentez: Ayrıştırdıklarınızı birleştirmenin tam sırası! Yepyeni bir yemek mi yaptınız? Bir bina mı tasarladınız? Kompozisyon yazdığınızı mı düşünüyorsunuz? Şiir mi yazdınız yoksa? Bir film mi çektiniz? Senteze varan noktadasınız. Tabi ki bu noktada da örneğin, şiir yazmakla şiir yazdığınızı sanmak arasında fark olduğunu gözden kaçırmamak gerek. Yazdığınız şiirin hangi akıma ait olduğu, öykünüzün bir edebiyat katliamına neden olup olmadığı filan mühim değil.  Mühim olan insanlık da değil. Nedir mühim olan? Şudur; günümüz insanının Google'ı keşfinden sonra yaptığı kopyala-yapıştır eylemidir. Ne yazık ki, kimse çakmazsa diye ç"alıntı"lanan yazılar, yapılan yemekler, düzenlenen showlar yahut karakalem çizimler, olsa olsa en iyi ihtimalle model almadır. (Bandura)
6. Değerlendirme: Sorgulama, eleştirme ve savunma bölümüdür. Avukatlar her gün bu seviyede gezerler, Platon da mesela hep öyleydi rahmetli. Futbol maçındaki savunma oyuncusunun hangi biliş halinde olduğunu ise şu anda kestiremiyorum.
İşte biz insanlar, Bloom'u nasıl şaşırtamadık bilmiyorum. Niye mi? Çünkü 6. basamakta durup duruyoruz ama 1. basamaktan haberimiz yok. Bu da insanın uçabildiğinin bir kanıtıdır ve Hezarfan Ahmet Çelebi'den önce de mevcuttur.
Şimdi ben Bloom'a diyorum ki, bilişsel gelişim basamak basamaktır ve basamaklar atlanamaz demişsin de, bu kadar adam nasıl atlıyor? İşte Marzano da 2000 yılında bu soruyu sormuştur. Ve, acı ama gerçek, Bloom yanılmıştır. Zaten sosyal bilimler düzleminde her an herkes yanılabilir. Düşünsene, sene 1956, Ege Üniversitesi kuralı 1, teyzem doğalı 6, Hiroşima'da bomba patlayalı 11, Anthony Giddens öleli 17 yıl olmuş, adam bu teoriyi ortaya atıyor. Ama yapacak bir şey yok. Her güzel şey gibi bu taksonominin de bir sonu gelmiş.
Hal böyle olunca, bir Berna Moran vaziyete karşın her basamağın altını doldura doldura nasıl son basamağa gelmiş? Marzano'nun dediği gibi "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunur" anlayışına katılıp kapılan mevcut nüfus, bilişsel ekonomi mi yapmış? Ne olmuş oralarda? Bilemeyiz. Bildiğimiz şeyler ise derya olmasına karşın bu bireysel farklılıkları çok da sağlıklı açıklayamayız. Çünkü hemen her psikologun dediği gibi "İnsanla uğraşıyoruz kardeşim!"





Sylvia Plath - yine.

Bir blog gördüm ve hayatım değişti.
http://chaossaintt.blogspot.com budur.
İnsanın hayatı boyunca ısrarla aradığı bazı kitaplar var ki bulamaz. İşte benim de öyle kitaplarım var. Birini buldum! Acaba gelir mi diye de bekleyeceğim, bakalım.
Kitabın adı da: Kırmızı Kahverengi Defter, Nilgün Marmara'nın.
Daktiloya Çekilmiş Şiirler'i bulmak ne denli kolaysa, Kırmızı Kahverengi Defter'i bulmak da o kadar zor. Ve gördüğüm odur ki, bloglar muhteşem yardımcılar.
Ben bir başka kitabı daha arıyorum. Belki şansım yaver gider diye umuyorum.
Evet Sylvia Plath'ın bir kitabı. Sırça Fanus'u okuduğumda çok ama çok etkilenmiştim. Neden bilmiyorum, sevdiğim hemen hemen bütün yazarlar intihar etmiş olanlar.
Tezer Özlü de bence intihar etmişti, Ferit Edgü ile mektuplaşmaları da çıkınca emin oldum. İntiharın bir başka türü de tedaviyi reddetmedir, pasif intihar yani.
Ölüler diyarında yaptığımız yolculuktan sonra kitabın künyesini vermek gerek:
Sylvia Plath - Johnny Panik ve Rüyaların Kutsal Kitabı - Altıkırkbeş Yayınları
Elinde olan varsa bir fotokopisini yollar mı?

12.12.11

yeni yıl yeni tasarım

bir kaç sene de bu tasarımla gidelim bakalım. üşenmedim de nasıl değiştirdim ben de bilmiyorum. aslında eski halleri arşivlemek lazımdı. üşenmediğimin sebebi belli ya sınavım var işte.
mezuniyet iyiymiş aslında, sınav yok bir şey yok.
bilemedim.
blogda en çok sarf ettiğim sözcüklerin listesi tutulsa "bilemedim" en büyük adaylarımdan.
xoxo.

11.12.11

göçebe topluluklarda eğitimin amacı, hayatın her alanında çivi yazısını yayacak ve savunacak kişileri, federal almanya cumhuriyeti'nde minimum not ortalamasını tutturmuş olma görünümünden kurtarmaktır.
konular listesi, resmi programın dışındaki kadın-erkek fertlerin, meşrutiyet dönemi cumhuriyetinin ilk yıllarında evrensel nitelikli pasiftir.
örneğin, cinsel roller, yeni yetişen makro eğitim sosyolojisi mazeret izniyle, 16 yaşına kadar gibbs ve maccoby katılsa bile, orta karar dini ve ahlaki uzmanlarca düzenlenir.
___________________________________________________________________________________

her neyse, kimdeyse.
heteroseksüellik normal olan değil anormal olan olsaydı şimdi böyle olmazdı. soyumuz tükenirdi.
ya da tükenmezdi.
aşırı saçma olabilir.
insanlar gerekli gereksiz sigarasını tüketmemeli. sadece gerekli hallerde tüketmeli.
o son teki içmeyecektim! - çirkin.
hayır hayır, hiç kimse annesini ve babasını boşanmış görmek istemez. ölüme çare yok.
teoman haklı, insanın kağıdı olup açamaması ne büyük hüzün.
sen hüzünden ne anlarsın?
tıpkı "bir futbolcunun şutunun gol olmaması kadar acınası haldeyim.".
hava karardıkça sesler artıyor.
"kafiye olsun diye değil."
zaten kafiye de olmadı.
eğer yarınki sınavda bir şey yazacaksam şu yukarıdaki cümlelere benzeyecek, çünkü aklımda böyle karma-karış şeyler kaldı. kulaç.
hallaç
laç

ç

_________________________________________________________________________________