28.9.09

twilight symphony for artemis

deneme deneme 1-2...
sssSSSaaaaaSeSseSSSssssAAAaaa...
I'm suffering under the moonlight
Come quickly and be my twilight.
Oldu mu?

27.9.09

suicide by burning?

bir insanoğlu bir vakit bana demişti ki: ölüm dersi mi, ne gösterecekler ki, hemen biter.
sırf yanarak intihar üstüne uzunca bir makale var. daha ilk paragrafını bitirdim ve vietnam ordularını protesto için kendini yakarak öldüren bir budist rahip olduğunu, bir dönem protesto amaçlı insanların bu şekilde intihar ettiklerini öğrendim.
intihar ediş yöntemleri, bunun ülkeler, yaş aralıkları, cinsiyet, dönemin siyasi politikası, kişinin mahkum olup olmaması... onlarca faktör, onlarca incelenebilecek ve tartışılabilecek şey var. ötenaziyi konuşmak bile bir iki ders alabilir.
çok yönlü bir mevzu yahu, sırf intihar da değil, iş kazaları mesela, cinayetler, trafik kazaları, eceliyle ölenler...
o zaman ölüm dersi olabilir. hatta konsun, felsefe, psikoloji ve sosyoloji bölümlerine. ölüm felsefesi, ölüm psikolojisi ve ölüm sosyolojisi...
ama unutmuşum, ölümüne korkarken ölümden, bir de tartışamayız ya
ve insanoğlu bin sıfır önde...

26.9.09

erkek çocuğu

bazı günler, ki nadirdir, pek, pek nadirdir bu günler, bir erkek çocuğum olsun istiyorum. babası da olmasın etrafta! erkek çocukları annelerine aşıktır ya, ondan... ben demedim, freud demiş. şu da var bir de, kimse onun canını yakmasın istiyorum, imkansız ama, biliyorum...

25.9.09

fin

bir devrin kapanışı!
bu kez üç nokta değil
kocaman bir nokta.

23.9.09

vazgeçtim dünyadan

bu şarkının "oha lan yaşıyorum aq!" dedirtmesi a-acaip bir durum olsa da, bugün eve gelirken böyle oldu. sözleri esgeçip müziğe takılınca pek de vazgeçesi yokmuş gibi geliyor şebnem ferah'ın da zaten, iyice bir dinleyin bakın. bırak kadının olayım şarkısının müziğiyle vazgeçtim dünyadan'ın sözlerini birleştirirseniz ama intihara kadar yolu var. demek ki neymiş, her şey bir denge içindeymiş...
bugün de okulum açıldı, heyo! ilkokullar bile yarın ama biz ege üniversitesi olarak bugünü uygun görmüşüz. işin garibi, öğrenci çok, hoca yok.-insan tam tersini bekliyor. vehasıl, iki yıldır aynı sınıfta okuyup 5 dakkalık zorunlu muhabbetler dışında diyaloğa girmediğim insanlarla oturdum, küçük parka gidip batak oynadım. salaklıkmış efendim bunca zaman gitmemek, bunu fark ettim. zira "insanları rahatsız edeceğim, evet evet, kesin rahatsız edeceğim." hissiyle dolup taşıp kimsenin yanına uğramadığımdan süper geniş bir çevrem olmadı hiç. onlar da beni kimseye yanaşmayan kendini beğenmiş kız olarak ilan ederdi, karşılıklı önyargı ne fena şeymiş!
insanoğlu gelmiş galiba izmir'e, emin olamadımsa da öyle bir çıkarsamada bulundum. ablası da vaşinktın'da geziyormuş. nerden mi bildim? ablasının iş arkadaşıyla oturup bir güzel kahve içtim!
oh la la! buyur bakalım ben böyle biri miydim? yok alakası yok. n'olduk anlamadım olduk bir şeyler, kısmet...
ha bir de güneşe allerjim olduğunu keşfettim! onur'la bir şey daha paylaşmak! daha güzel bir şeyi paylaşmak isterdim ama bu da olur ...
datt'a teşekkür, ilayda'ya da teşekkür anasını satiyim.
ha 3 gün sonra bu hisleri paylaşacak mıyım bunu bilmek güçtür. muhtemelen alakası olmaz küfrederim bu yazıya ama... ama işte ne bileyim. zaten "sevgili günlük" diye başlasam daha uygun olurmuş. dedim ama, blog tutuyorum artık diye...

hişşşt...

sus çünkü duyarlar. yerlerin kulakları var, bilmez misin sen? ve tüm kelimeleri sana sarf ediyorum ben, tam da bu yüzden, yeter artık, sus lütfen!
anlamadın mı? kızacaklar, bilmez misin sen? yine mi "o" diyecekler. hişşşt! kes sesini, ağlama, çok acizsin. susmaycak mısın tanrı aşkına! beni delirtiyorsun biliyor musun?
sus yahu sus. yeni doğmuş bebek misali... gülüyorum çocuğum sana, çünkü saçmalıkların daniskası bu. ne dedin? anlamayacak mı? anlamaz elbette, haksızlık etmekten öte geçemez, bilmez misin sen?
saçma sapan konuşmayı kes de sus! hayır efendim özleyemezsin, yalvarma. offff, anla artık yok, bitti, kazana düştün sen! hahahahaha! elbette sevmiyorlar seni, bilmez misin sen? sevselerdi burda ne işin olurdu ki?
ay yeter vallahi düşüp bayılacağım şimdi! bir kapanmadı gitti çenen kaç yıldır. yok hayatım, seninle bakamam dünyaya, o kadar romantizim ve iyi niyetle başımıza gelenleri bilmez misin sen? kes dedim!
susmazsan öldürürm seni çocuk, sus dedim! hayır, sevmiyorum, hayır öyle değil, ağlamışsa ağlamış, ne çıkar, timsah gözyaşlarıydı onlar, bilmez misin sen? eeeeeh, çok oluyorsun ama.
ölümüne bu kadar susamış daha da kimse görmedim ben. susmadın mı? iyi o zaman, öl!

21.9.09

ne sen sor ne ben söyleyeyim

her seferinde bir şeylere kızdırmak zorundalar mı insanı? hayır, derdiniz ne anlamıyorum ki? şimdi de last fm'e girmek yasakmış. girmek isteyen yolunu bulamazmışcasına... alanlarımı daraltmasalar diyorum ama, yok illaki daralacak. acaba blogları da kapatırlar mı yakında? myspacelere oldu ya...
neyse, kızdım ben yine, ama kim bilecek kim görecek tabii...
geçenlerde yine kızmıştım başka şeylere, üzülmüştüm de biraz, okul açılmamış, kampüsün içinde turluyorum, pek kimse de yok. konserlerin verildiği alana gittim, sağ sol çimen! yürümeyi sever misiniz çimenlerde? ben bayılrım. neyse, ayakkabılarımı çıkardım, elime aldım yürüyorum. ayaklarımın altını gıdıklıyor çimenler, geçti kızgınlığım. yan taraftaki köşde oturan iki çocuk, (aslında 20 yaşın üstündeki erkeklerdi onlar), karşı köşede de orta yaşlarda bir çift, ben de oturdum uykusuz okuyorum. derken bir baktım 5 kişi de ayakkabısız! çiftin dişi olanı gelip: "senden gördük biz de çıkardık, ne güzelmiş!" dedi. çocuklar bir şey demedi, kendi aralarında takıldılar, keşke deselerdi, ben de demedim gerçi, neyse.
ama güzeldir. bazen kızmak da güzelmiş demek ki, pat diye kampüste oturan 4 kişinin ayakları çimen gördü! daha n'olsun!

16.9.09

kendimi bunun için mi yorcam ben

malumunuz, nil karaibrahimgil şarkısından bir dizedir "kedimi bunun için mi yorcam ben". ilk duyduğum sahneye dönersek:
şakır şakır yağmur yağıyor, tiyatro çalışması için yoldayım, fena halde ıslanıyorum, cefakar kulaklığım ve radyodan gelen nameler... neyse, geç kalıyorum, ıslağım, umrumda değil bir de sigara yakıyorum yürürken. yine bir şeylerden kurtulmaya çalışıyorum çünkü, kötü kedi şerafettinin eşi olmadığı da fena halde doğru olduğundan kendimi artık yormak istemiyorum bu durumlarla vs. şarkı da şahane denk geliyor, nil de hayatıma dalış yapıyor durduk yere. öyle bir şeyler.
ama insan her defasında da aynı şeyi yapmaz ki. gidip gidip gelmez ki. 9 yıl önce birisi anlamış, sonra 6 yıl geçmiş biri daha çıkmış, geri kalan (9-6=3) 3 yılın sonunda, yani 2009 olunca takvimdeki rakam biri daha anlamış, e ne mutlu. demek isterdim de diyemiyorum. ben yine o yüzlerce kelimeyi doğru düzgün sıralayamayıp korkutucu cümleler sarfediyorum. gerçekten, ne yapıyorum ben?
eskiden güncem vardı. günlük dememeyi aziz nesin'den öğrendim, ekmek değil ki bu, günce işte adam haklı. şimdi günce gibi blog "tutuyorum". emily dickinson'dan şiir tutuyorum, bugünkü hal ve gidişat da bu şiir gibi olsun diye. sahi, ne yapıyorum ben?
bir insanın hayatını sadece 5 dk içinde karmakarışık hale sokabilmesi konusunda benden başarılısı aransa bulunur mu, bilemiyorum. yahu, anlayan beri gelsin, ne yapıyorum ben?
çünkü kelimelerim benden çok yaşıyorlar, daha çok yaşar zaten kelimeler. sanal dünyada ya da el yazısı olan düz bir kağıtta veya havada titreşim yapıp uzayda saklanan ses dalgalarında kelimeler, kelimeler, kelimeler... başıma ne geldiyse de onlardan gelmedi mi zaten? susmayı da bilmiyorum ki... beceriksizce dizmektense onları susmam daha hayırlı olur, biliyorum ama en azından arkasında durmuş oluyorum içimdekilerin, öksüz kalmıyorlar da, ben yanlız kalıyorum, o var. of, of... n'apıyorum ben?

14.9.09

biri bizi gözetlemiyor

geçenlerde gazetede 8-10 kızın resmi, sizi BBG'de yarıştıracağız, demişler, bir villada 3 hafta mı ne yaşatmışlar. buraya kadar tamam. ama gören oldu mu yakın zamanda TV'de BBG? Hayır, çünkü kandırmışlar bu kızlarımızı, çıplak hallerini kaydetmişler, gerisi palavra. Pornografik anlamı dışında kimse gözetlememiş yani kızları. trajik. trajikomik de olabilir, emin değilim.
bugün biri beni de gözetlemiyor artık. gözetleyen biri vardı, çok da sevinmiştim. insan yazdıkları izlensin ister, daha doğrusu okunsun. geribildirim almak önemlidir işte, anlatabildim mi? daha iyi yazmak istersin filan. öyle işte...

Ders Kayıtlanması

Bu aralar bloglarda en sık gördüğüm konu bu, benim de sorunum, tüm üniversite gençliğinin sorunu: Ders Kayıt!
Suçu kime yüklemeli bilmiyorum, tıkır tıkır işleyen sistemler mevcut mu, hiç duymadım ama vaziyet çıldırtıcı. Misal, şu anda benim ders programım belli değil. Alttan iki ders alıyorum, birinden fd ile kaldığımdan illaki alacağım, hadi diğerini bıraktım diyelim... "Hocam, ya çakışırlarsa?" "Artık şans orası da." bu cümlenin alt metni "E sen de kalmasaydın, ben n'apayım!" olabilir mi, bence olur. Da, ders öyle bir ders ki mubarek 15 kişi kaldı! Kalmamak mümkün değil! 95 kişi filan olacağız gelecek yıl, öylesi bir ders. Hangi sınıfa sığdırırlar, ne yaparlar bilmem. Danışman öğretmen bir şey bilmiyor, bölüm başkanı kayıplarda, öğrenci işlerinin elinden bir şey gelmiyor. Madem öyle, 14'ünde yapmayın kayıtlanmayı siz de, halledin işinizi gücünüzü, öyle yapın. Çok mantıklı, değil? Ama olmaz, gökten o akademik takvim inmiş bir kere, kim madur olursa olsun, ya da madure, cinsiyete göre...
Velhasıl, 26 kredilik sınırı ucundan yakalayıp geçmeden durabildim, tam 9 ders = 25 kredi oldu. -çakışmazsa...

+ SOSYAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ-I ALTTAN DERS

+ 213 KLİNİK PSİKOLOJİYE GİRİŞ EKRANDAN EKLENEN SECMELI DERS

+ 312 PSİKOMETRİ-I ZORUNLU VE SECILMIS DERS

+ 313 FİZYOLOJİK PSİKOLOJİ-I ZORUNLU VE SECILMIS DERS

+ 318 ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ ZORUNLU VE SECILMIS DERS

+ 320 YETİŞKİNLİK VE YAŞLILIK PSİKOLOJİSİ SECMELI DERS

+ 337 KİŞİLİK KURAMLARI ZORUNLU VE SECILMIS DERS

+ 338 ENDÜSTRİ VE ÖRGÜT PSİKOLOJİSİ SECMELI DERS

+ 343 LABORATUVAR TEKNİKLERİ SECMELI DERS

Bu mudur? Budur...
Oysaki başka kelimelerle dönmüştüm gittiğim yerlerden, nerden çıktı şimdi bunlar?

7.9.09

el yazısı olsun


Tıklayıp okuyunuz. El yazısı iyidir.

6.9.09

bir şey soracağım. mümkün müdür?

sor ama şarjım bitebilir, dedi zat. bitti de şarjı. daha sormadan bitiverdi. hala yok şarjı. iki gün sonra açarsa telefonunu artık şarj etmiş olması benim için hiçbir anlam ve değer taşımayacak zira o mesajları avea daha fazla bekletmeyecek. yeniden atmaksa çok uzak bir kavram. bir kez yaparken bile adeta çile çektim iki kez aynı işkenceye tahammül edemem. sonunda o iyi adam olacak ben de salak kız olacağım suçlu da şarjı biten telefon olacak. çünkü zaten önceden söylemişti biteceğini şarjının, değil mi ya? şarj bitesiye dek sordun sordun, cevabını aldın aldın, yoksa biraz zor. gerçi sorasım da yok, acıklı bir sualdi aklımdan geçen. kalıba bile sokamadım cümleyi, öylesi trajik. evirdim çevirdim saatlerce. falcının dediği gibi, özel hayatıma ayıracağım zamanı derslerime ayırırsam çok başarılı olurum!
neyse, sonuç şudur ki: elimde kelimeleri belli ama hiçbir eki cuk diye yerine oturtulamamış soru olmaya aday cümle parçacıkları, şarjı bittiği için cevap veremeyecek bir adam ve cesareti yerlere yığılmış artık kendine acıyan bir zavallı ben varız.
ah telefon ah, neden bitti şarjın?

"şimdi bunlar geldi içimden"

Ne dinlesem ağlar oldum. Hele Şebnem Ferah, Katatonia ve The Cranberries...
Hep Babam Oğlum parçasını dinlerken "Bu şarkı kesinlikle benden bir şeyler anlatıyor ama bu aldatılmak meselesi uymuyor." derdim, o da uydu artık, şarkı fena can yakar oldu demek epeydir dinlemiyordum, iyi de ediyormuşum ya ne diyeyim, başladım ağlamaya.
Bir arkadaşım Facebook'ta Tonight's Music diye fotoğraf albümü açmış, onu görüp Katatonia açmalıymış gibi geldi nedense, yine ağladım.
Yolda giderken radyo dinliyorum, The Cranberries'den bir parça... Solistin sesi fena dokundu, hayır şarkı Zombie değildi, ama adını anımsamıyorum, galiba anısı vardı artık bilinçaltımın dipsiz sularında bir yerlerde, yolda da ağlanmaz ki.
Son iki gündür bana bir şeyler oldu. Zamanın birinde birisi "Neye baksan üzülüyorsun." demişti. Şimdi olsa cümlesini "Ne dinlesen ağlıyorsun." olarak değiştirirdi herhalde.
Tezer Özlü'yü sevme sebeplerimden birisidir bu şarkı mevzusu. Ne de güzel buluşmuşuz, nasıl da sanki gizlice anlaşmışız içimizden, konuşmadan Özlü'yle. Ondan daha iyi anlatamam bu derdi:
"Radyoda şarkılar dinledim. Hiç bilmediğim için bana güzel gelen şarkılar. Hiçbir çağrışım uyandırmadığı için."
(Yaşamın Ucuna Yolculuk, S. 91)
"Orkestra 'Besame Mucho'yu çalmaktadır.
Yunanlı: Bu şarkıyı biliyor musun?
Kadın: Ne yazık ki bütün şarkıları biliyorum..."
(Zaman Dışı Yaşam, S. 25)

4.9.09

Fal

Fallara takmak. Evet böyle. Olup biten pek bir şey yok yaz mevsiminde malum, hep aynı klasik, Haziran'da 3 yıldır beni terk eden sevgilinin "yine mi terk edeceksin?" sorusuna inkarının 3 gün geçmesinden sonra terk edişi, bir süre üzülmek, yıpranmak, sonra illaki yapılması gereken işler çıkması, sınavdır, çeviridir, bir kaç yere gitmek, yine birinin evlenmesi vesilesiyle bir kaç günlüğüne kent değiştirmek, gördüğün kenti yine de seni terk eden adama anlatmakta ısrar etmek, temmuz ağustos'ta artık mesajları bırakmak, telefonları sağda solda unutmak, mesaj gelirse de avea mı vakıfbank mı diye heyecanlanmak, kongre için bir daha kent değiştirmek, yakın arkadaşları görmek, yine 8 yıldır olduğu gibi aynı yazlığa gitmek ve orda limitsiz zaman geçirmek, öyle ki günleri, saatleri karıştırmak, eylül'ün girişi, okulların açılmasını beklemek son 14 yıldır, bu yıl açılmak da bilmemesi zaten ve öylece beklemek! Beynin örümcek ağları bağlayıp ortalığı basan tozlardan hiçbir şeyi net olarak algılayamaması... Ve fallara takmak. Her şeyin bunca belli olduğu ve beklemekle geçen bir dönemde insanların size ilginç bir şeyler söylmesini beklemek bu sefer de.
Dedi ki: Falında Y harfi var. Aaaaa hem tabakta çıkmış hem bardakta!
Dedim ki: Yaaaa, yine demek? O da bir Eylül klasiği ama bu sefer epey yaklaşmıştık sona?
Dedi ki: Zaten o değil asıl kısmetin, arkada sisli bir at var, asıl kısmetin odur senin.
Düşündüm, kesin yine ayrılacağımızdan yine aynı Y çıkacaktır karşıma. Ya da gelecek yaz bir değişiklik olur? Hayır tabii ki de inanmadım yazdığıma.
Her şeye rağmen falın çıkmasını da isterim yine, bu sefer nasıl saçma bir sebeple son bulacak diye? Nasıl bir yalana inanıp seveceğim yine diye? Unutmak için de nasıl bir icat çıkaracağım acaba diye?
Merakla bekliyorum seni yaz 2010, arada olacakları görebilmenin tek yolu sana varmaktan geçiyor ne de olsa...