22.11.12

wild horses

eğer hayat üstüne bir milyonuncu defa atıp tutacaksak, bizi kim durdurabilir? ama yapmamak lazım.
şimdi şöyle oluyor, bildiğin kalorifer peteğine bildiğin sırtını dayayıp hala üşüyorsan şunu da bil ki ya çoooook soğuk ya da ateşin var. ama genelde ikincisidir. şu anda da muhtemelen öyle.
fallar doğruysa, burda uzunca durdum, falcılar sadece öleceğin zamanı veremiyorlarsa, neden ki öyle?, birisinin adını bir sebepten sayıklarken acaba dersin ki, zaten hep bir acaba olmamış mıdır? ne bileyim. hayatımızda fransızca parçalar yer alıyor, bunu biliyor muydun mükremin? bir feriştah fantazisi içinde kaybolup gitmişsin de haberin yok.
bak ipler senin elinde olunca akşam yemeği yemeyebiliyorsun. halbuki yemen lazım. sonra banyoya girmen, çamaşır filan yıkaman, sabah erken kalkman vs.
biz senle bükreş'te bir üniversitede buluşamadık güzelim. başkaları buluşuyor. bazen bir dost der ki, derler bir şeyler  işte.
hani yine izlenecek filmler vardı? noldu gene? kendi kendine kendi kendini becerip bir kenara atmışsan ayakların donar işte. uyumak güzel olabilirdi, saç kurutmak da olmasa. şimdi kendini ılık sulara bırakmanın verdiği avantajlar var. dönüp de dolaşıp başladığın yere geliyorsun. geliyorsun yani yapacak bir şey yok. galiba bazen sürüklememek lazım. haneke.
o zarafet sende yok ne yazık ki. bir nilgün marmara değilsin. eski sevgilinin eski sevgilisini aslında sevebilirsin. hatta çok sevebilirsin. ama işte, ne demiş bir anti-oidipus kahramanı, bir sabah kalkarsın ve babana aşık olmadığını anlarsın.
zülfü livaneli gibi toplumsal gerçekçi foucaultlardan oluşan bir topluluk kursak, muhtemelen çok saçma olurdu. o yüzden kurmuyoruz zaten yani yoksa çoktan kurardık. neden kurmayalım?