29.8.10

böh

yazasım gelmiyor. çünkü bu aralar çok fazla konuştum insanlarla biriken bir şey yok.
şarkıların remixleri genelde kötü oluyor. biri bunu söylemeli! mesela madonna'nın celebration şarkısı normalde güzel ama remix olmuş beğenmedim arkadaş. besame mucho parçası ya da. kaç çeşit versiyonu var? sayamazsınız. la isla bonita da öyle. all along the watchtower bile öyle. güzel bir parça görünce dayanamayıp coverlamak mixlemek arzusu... gerçi bazen çok iyi işler çıktığını da kabul etmeli.
ne diyorum ya?
açıköğretim fakültesi derslerine çalşmadım, çalışmıyorum.
hayaller var icraat yok modu. mesela okul zamanı okulla bir gitmiyor tatil gelince bol bol çalışırım dedim, tatil geldi çok sıcak yaaa! diye çalışmadım, okul yine açılınca havalar serinler de kütüphanede çalışırım diyorum. yersem yersen yerse yersek yerseniz yerlerse...
düşün ki ingilizce kursunun gerekliliklerini bile yerine getirmiyorum ama ielts'ten tabiiki 7,5'tan aşağı almam özgüveni var. nasıl bir salaksam. dur ya ben boyumun ölçüsünü alıp oturayım yerime. bu mallıkla bir yere varılamaz.
bu arada candela şarkısındaki dikkat edilecek noktayı unuttum yazarken iyi mi? ahahah ama kaçırmamışım. da ne uzun şarkıymış be! latin ateşi günümde değilim belli. hayır bir de hızlı konuşuyor, ona rağmen 5 dakikayı geçti susmadı. bir insanın şarkı içinde bu kadar çok şey söylemek arzusunda olması beni korkutur. tam 7 dakika sonunda bitti!
ha bir de madonna dinlerken yamuluyorum. don't cry for me argantina ile die another day arasındaki dağlar kadar fark... ya da like a virgin'deki sesi.
bütün bu şarrkıların linklerini versem dedim, pek üşendim. fizy.com'a adlarını yazın çıkar. ne üşengeç oldum ya bu aralar. oblomov halt edecek yakında.
hadi ben ödev yapayım madem öfleye püfleye. sonra da herkes bana 100 versin isteyeyim.

19.8.10

kiracı

saçlarımı kestirsem önden bi bioform yaptırıp. ama küt. küt ve kıvırcık olsa bu işlemler sonucu. sonra karamel rengine boyatsam. derken yeşil lens alsam bu defa. burnumu da nehir erdoğan'ınki gibi yaptırsam. biraz göğüslerime biraz bacaklarıma ekleme yaptırsam. lazerli epilasyona girsem. bir tane audi çeksem mesela altıma şöförlü. altın sarısı-beyaz karışık bikini ve hasır şapkam olsa bir de üç parmak uzunluğunda kot şort geçirsem altıma. "au revoir!" desem ve gitsem sonra. gitsem öylece ya. bodrum'a da gitsem eastanbul'da da yaşasam. yolda giderken de franboğazlı ve çikolatalı dondurma yesem. ben en büyük derdim yolun sağını mı yoksa solunu mu izlesem olurken biri de eylül sonuna dek olacaklara katlansa. ne bileyim en basitinden şu açıköğretimin sınavına girse bile olur. ya da hazır gitmişken iki sene dönmeyeyim ben. işi gücü de bulsun, bir düzen yerleştirsin, veya yüksek lisansa kabul edilsin, evlensin hatta gerekirse bir de üstüne boşansın... hayatımda bana zerre faydası olmayan insanları yollasın, söylenmesi gereken lafları söylesin, çekilmesi gereken restleri çeksin, bir yabancı dil daha öğrensin filan... hayatımın o iki yılını deneylerle doldursun işte. ben de her türlü sonucu hiç acı ve sıkıntı çekmeden ama belki olabilecek mutluluklardan da feragat ederek görmüş olsam. temizlenmiş ve temeli sağlamlaştırılmış bir hayata kiracı çıksam.

16.8.10

saat 10:41'miş

yıllardır 10:41'i görmedim öyle bi zaman dilimi olamazmış, biri eklemiş gibi geldi.
şimdi de 11:16 olmuş ama onu o kadar garipsemedim.
yineeee mideeeeem altüssssst.
bu sefer derdim başka. dayanamadım bu defa.
12:25 oldu. steve'e mail atmam lazım ama ingilizce hiçbir şey yapasım yok. maili de türkçe atsam anlamaz.
birileri gelsin. özge mesela. "e kızım dedik ya." desin. onur gelsin "..." desin. onur susunca ben anlarım onun demişliğini. ferit gelsin "heaaa!" desin. cansu gelsin "hepsi eşşek bunların!" desin. didem gelsin "yani.. şimdi... haklısın tabi de.. ne bileyim... bilemedim..." desin. pelin gelsin "pınar sen ne karar verirsen ver arkandayım." desin. öbür cansu gelsin "pınar bu adam seni tüketiyor." desin. zeynep gelsin "üzülme koca götlü." desin... gelecek tepkileri tahmin edebilsem de bin kere anlatayım çünkü çok sustum. o kadar sustum ki sabahın 8'inde hepsini kustum!
13:32. hala steve'e mail atmam lazım. ya da sunum hazırlamalıyım.mide bulantım geçti gibi.
14:43. steve'e mail attım. evde duramıyorum ama evden de çıkamıyorum. annemin ayağının ameliyat olma ihtimali bi yanda, belki de verilmeyecek olan bi tepkiyi bekliyor olmam diğer yanda. yemek yemeye karar vereli saatler oluyor, görkem kalkınca kalkıp yemek ısıtabilmeye gidebildim. midemdeki taş hala yerinde. bir de saatlerdir aynı mfö şarkıları dönüyor, biri kapatsın!
14:50 yemeği kaynattım adeta. mfö'yi de kapadım.  rosa'yı açtım.
15:00 ensemde yusuf'un beni aldattığını öğrendiğimde hissettiğim aslında var olmayan kaynar sular geri geldi. bu yazıya bir çöküşün başlangıcı diye başlık koymak geldi içimden ama uyanmasını bekliyorum. daha orda saat 8. takribi iki saatim daha var. umarım annem de döner o süre zarfında. gideli çok oldu. babam bir kez aradı ama ba bö ka ls al diye ses geldiğinden hiçbir şey anlaşılmadı. 5 kilo daha verirsem 40 kilo olurum ve ıssıttınsa ye artık.
16:01 annem eve geldi, iyi. steve sunum için bir hafta daha verdi.
18:53 susadım.

13.8.10

sağlık mühim mesele

son 4 gündür hastayım. ancak bugün akşam kalkar oldum yattığım yerlerden. hava zaten sıcak ama ben polar kıyafetlerle ayağımda yün patiklerle gezdim deli gibi. şimdi ne desem boş ama düşünmeden nefes alabilmenin değeri paha biçilemez. bu hastalıktan çıkardığım ders de budur.
cansu da bugün kötü bir şaka yaptı. izmir'den transit geçiyormuş meğer, izmir'deyim deyu mesaj attı. bre allahsız, heyecan yaptım hasta hasta başım döndü pattadanak kalktım da. dönüşte kalsan diyorum bir kaç saat olsun mümkünse? (teeee tuzla'ya gidecektik de nerelerden dönüp geldik sizin aşkınızdan, ayıp!)
benim kafam karışıksa bütün karışıklığı etrafa saçarım. huyum bu. kimi parçaları bir yerlerde unutum da sonra. zaten lazım oldukları da olmaz pek. ve ben bunu can sıkıcı bulurdum yine de. fakat bazı insanların kafa karışıklığı daha üst boyutlarda seyredebilirmiş.
bir de halime şükrettim ya tam oldum.
en en en çok özlediğim şeyi söylüyorum: serin kapalı havada kütüphanenin civarında oturup kahve sigara içmek biraz üşüyerek, yanında kitap okuyorsam ya da mektup yazıyorsam da benden iyisi yok. ya da ılık havada e-cafenin önünde bitki çayı sigara geyik muhabbeti üçlüsü de hoştur. en çok da deniz, gonca ve zeynep'le olanlarını özledim. okul açılsın, ders olsun, sınav olmasın, hava da en azından ılık dediğimiz kıvama gelsin. tabi berke de cansu'dan ayrılsın diye ekleyesiniz gelmiştir. ama bir düşünün, hoş olmaz mıydı? kampüsteki son yılımı minimum günde minimum dersle kapatmak niyetindeydim, vazgeçtim. belki de öğrenciliğimin son yılını kaçarak harcamak istemiyorum.
bir de mesela onur'u özledim, cansu'yu özledim, didem'i özledim, kıvanç'ı özledim, yusuf'u özledim, özgür'ü özledim, kuzenlerimi özledim.
ne kadar zaman sonra hediye güven dinliyorum.
artık şebo'ya tahammülüm kalmadı.
vega'ya karşı hissizim.
mvö iyidir.
teoman'ı severim.

8.8.10

bazen başlık bulmak zor olabilir

sen yokken düşündüm. ingilizce'de bir fiilin önüne "do" koyunca verdiği vurguyu türkçe'de veren hiçbir ek olmamasına üzüldüm. yazınsal değil sözel vurguları daha çok seviyoruz sanırım. ama ben "sen yokken do düşündüm." gibi bir şeyi kastediyorum. anlıyor musun bunu? boldla da yazabilirdim ama göze sokmakla okurken hissettirmek bambaşka şeylerdir.
düşündüm işte.
hayatındaki terk edilişini düşündüm. üstüne konuşmaktan koşarak kaçtığın terk edilişin.
okudum bir de. eskiden olanlardan bir adım önde değiliz. bana asla ve kat'a güvenmedin. hiç.
ben o falcıda saatlerce beklediğimiz günü düşünüyorum şimdi. evet sonunda amacımıza ulaşacaktık ama öylesi boş bir bekleyişti ki o, alacağımız kazancın yolda kaybettiklerimizi karşlayıp karşılamayacağını bilemedik. biz de geri döndük. üstelik bu bekleyişin sonunun bir yerlere varıp varamayacağını gerçekten bilemiyorum.
sen anlayamıyorsun, çünkü benim yerimde olmaya yaklaşamazsın bile. hala ukalayım, dünden kalma. kafatasını ikiye bölsem içindekileri görebilir miyim ölmen pahasına?
sezgiler yanılır mı? bilmem. bana yöneltilen bu soruya net bir cevap veremeyeceğim için geçiştirmeyi tercih etmiştim. sadece bazen yanılmalarını umuyorum.
sen karıştırıyorsun yine de, ben lethe değilim. ben, lethe, değilim. önce bunu idrak etmen lazım. ben unutturmak için değil hatırlatmak için varım. kimseyi de yolun ortasında bırakıp gitmedim. sana saldırmamak için kendimi anlattım, bunu bile anlamadın. abartılı edebi benzetmeleri sevmeyen insana bir bak hele!
tanrı bizi yiyip içtiklerimizi işeyelim ve sıçalım diye yaratmış. yüz çevirmek olmaz.

7.8.10

sanki kafam şişti

dün gece kafamda bir şeyler vardı, başı geldi yazmadım. ne olduklarını asla bilemeyeceğiz. bu öyle bir şey ki, doğum yaparken bebeğin kafasının çıkmasına rağmen geri karnına tıkmak gibi.
varlığın kendisi dengesiz galiba. bir yerlerde hep bir dengesizlik var. yine de tüm hayatının her dalını artılar ve eksiler olarak yazsan, eşit geleceğine inancım tam. imkansız ne varsa inanıyorum. bunun hesabı yapılamaz ve asla bilemeyiz ya, o zaman inanmaya değer. nasılsa çürütemez kimse.
ukalalık yapıyorum. ve ukalalığımdan zevk alıyorum. hastaca.
DADA DA DA DA DA DADA DA! LA LA LA LALALALALALA! oooh shit!

5.8.10

polonya sınırı

rusya'nın polonya'ya sınırı varmış minnacık? arada başka ülke var sonra o minik yer sonra polonya. nere ola ki o minik yer? bilen? bağımsızlığını ilan etsin bence. deli işi lan. ya da google harita yerleşiminin çok ciddi sorunları var kimseyle paylaşamadığı??