18.3.13

Midnight in Paris

Midnight in Paris, yeterince Woody Allen filmi izlemiş biri için tam bir Woody Allen filmi! Woody Allen'ın karakteristiği olan bir kaç öge burada da mevcut. Erkeğin hayatını mahvedip yazmasına engel olan bir yahut bir kaç kadın (bu filmde Zelda Fitzgerald ve Inez), bir Yahudi (yine bu film için Pablo Picasso), genelde New York'lu bir kısmen ünlü reklam yazarı (normalde Woody Allen oynardı ki kendisinin de bir parçasıdır her yüz Woody Allen filmi "eleştirisi"nde de belirtildiği üzere, bu filmde Owen Wilson oynamış, karakterimizin adı da Gil) ve tabii ki çapraşık aşk ilişkileri.
Bunlar önemli değil ama Woody Allen film çektiği her şehri "yaşamaya değer" gösteriyor, bu da garip bir, işi gücü bırakıp kalkıp gidelim ve Manhattan'da bir balerin, Paris'te bir yazar, Barcelona'da bir ressam olalım, hissi uyandırıyor. Bir de evlilik aşkı ve ilhamı öldürür. Ve bir de dünya aşık olunabilecek bir çok insanla doludur. Ah, kadınlar yatakta tuhaf değil iyi erkek isterler. Yahudi olmak üzüntü vericidir. Ve tabii ki evlilik aşkı ve ilhamı öldürür. Elbette, bunu daha önce de söylemiştim! Tesadüfler iyidir. En önemlisi de ıstakoz pişirmeyi bilmiyorsanız pişirmeye çalışmayın!
Midnight in Paris, muhtemelen en azından çocukken bile olsa her insanın aklına gelmiş olan bir zaman yolculuğu masalı. İşin Woody Allen;'laşan hali aldatıldığını bile fark etmeyen ve kendinden emin olmayan yazarın sürekli reel dünyaya dönüp duruşunda. Allen'ın bütün aşk hikayelerinde gerçekçi bir taraf muhakkak vardır. Böylesi bilimkurgusal bir filmde bile. İşte bakınız Kahire'nin Mor Gülü vs.
Kahire'nin Mor Gülü demişken aklıma Woody Allen'ın dahi ve yakışıklı oğlunun -dahilik tamam ama ikinci kısmı çocuğun Allen'dan olmadığını düşündürüyor, ama sonuçta annesi de Mia Farrow onu da göz ardı etmemek lazım- babasının yaptığı en sevdiği filminin Kahire'nin Mor Gülü olduğu geldi. Bunu da Milliyet gazetesinin mi ne bir hafta sonu ekinde ben diyeyim Ayşe Arman sen de başka bir papparazimtrak köşe yazarımtrağının yazısında okudum. Hatta buldum:
Ayşe Arman imiş
Şimdi ben yine her yazıya başladığımda coşku duyduğum ve ortasında dağılıp sonuna doğru, aslında hiçbir şey yazmasam daha iyi olurdu, dediğim yerdeyim.
Anlıyorsun değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder