1.6.12

isyaaaaaaaaaaaaaaaaan!

insanlar evleniyor, hatta çocuk doğuruyor, hatta doğurduğu çocuğun altını filan temizlerken kocasına da güzel gözükmek için full makyaj, tüylü topuklu terlik filan geziyor. yaş 22-23. kendimi düşününce algı kapasitemin çok üstünde bir noktada olduklarına kanaat getirip asıl üstün zekalının onlar olduğuna filan inanıyorum. ne cesaret diyorum be, vay be! her şeyi tartmışlar, ölçmüşler, biçmişler, uydurup giymişler.
bir de uzun zamandır görüşmediğim insanlar bunlar. hani face'ten ekli olmasak numaramız da yok oturduğumuz yerleri de bilmeyiz hatta son on yılda beraber ne yaptık düşünsek çıkaramayız filan. sonra bu salak bağlantı (facebook) nedeniyle bin bir türlü karın ağrısı çekiyorum, aman düğünü varmış gitsem mi gitmesem mi, aman çocuğunun kırkıymış ne alsam filan.
bugün mesela gitmedim düğüne. zaten hep de bilindiği üzre, insanlar yakınlarına davetiye, az yakınlarına telefon, yakın olmadıklarına da facebook event'i uzaklıkta. işte teknolojinin gelişimiyle orantılı olarak ilerliyor yani. önce dedim gitse miydim, ne taksaydım filan. sonra zaten tekrar tekrar formaliteden çağırıldığımı idrak ettim kimi olaylar zinciriyle. evine ziyarete giderim dedim geçtim. belki ilerde çocuğu olursa mesela, ne bileyim. ya da o zaman da gitmem. onlar da gelmesinler. gelseler de çok şaşırırım. belki sevinirim ama ne konuşacağımı bilemem. ne iş yaptıklarını dahi bilmiyorum. zaten siyasetle din de tanımadığın insanla konuşulmazmış. eh, işte on yılda ne yaptın ne ettin. bu durum çok, şey, ımmmm, ikiyüzlüce sanırım doğru kelime.
yahu zaten, başka başka liselere gitmişiz. ilkokuldan tahmin ettiğin potansiyelleri var işte insanların. arada bir ne yapıp ettiğini duyup gördüğün insanlar oluyor, şaşıramıyorsun bile. ne yalan söyleyeyim. bir de mesela aynı liseye  hatta üniversiteye devam ettiğin kişiler oluyor, hani çocukken evinden çıkmadığın, bir bakıyorsun senden nefret eder olmuş. bir takım sebepleri vardır diyorsun kendince. bazısından sen nefret ediyorsun. belki şimdi çok kafa insan olmuşsa bile suratına bir tane patlatasın geliyor. zamanında durduk yere o sana yapıştırıverdi de bir şey yapamadın diye sadece. kimi de var, eskisi kadar yakın olmasan da görünce seviniyorsun. ama bunların sayısı genelde az.
bir de ben çok insan tutmayı sevmem. pek çok şeyi yanlış anlarım, insanların yanlış anlayacağını düşünerek pek çok şeyi yapmam bu sebeple ama o şeyler yapılması gereken şeyler çıkar genelde, benim yaptıklarım da yapılmaması gerekenlerdir her daim. iyi de ben nezaketen yapılan işlerden hiç hoşlanmıyorum ki. kırkta bir yapmak zorunda kalıyorum. onda da kendimden nefret ediyorum.
mesela bak liseden de bir grup arkadaşım vardı, biri haklı olmakla beraber gerisi bence manasız sebeplerden çekip gittiler. hatta manasız dediğim sebepleri dahi genelde bilmiyorum. ama biri sahiden çok manasızdı bak, finale çalışmam lazım alsancak'a eğlenmeye gelemem dedim, aman nolcak dedi, dedim ki lisedeki sınavlar gibi olmuyor ne yazık ki, çok kişisel alınarak kendisinin öss sonucu bir yere yerleşmemesine dem vurduğumu düşünüp küsmüşmüşmüş. allah allah dedim. allah varsan sana sesleniyorum dedim. akıl fikir ver dedim. burdan duyurmak istemediğim zibilyon tane şey yaptım lan ben dedim, gerizekalı mı bu gelip bi kırıldım bile demedi ben mal mal aradım evine filan gittim. var, böyle de var.
neyse fazla kişisel oldu.
vallahi insana halil sezai dinlettiriyorlar.
şimdi sen de diyeceksin ki sil facebook'tan madem böyle hisler içindesin. ama o da olmuyor. çünkü birini "face'ten bile silmek" diye bir şey var. o kadar da değil filan yani. kavgalı ayrıldığın eski sevgilin mi ayol bu, durumu.
işte derdi nedir bu sonbaharın?
daha yazacağım da ne gerek var?
bu aralar da böyle bir şey, yazıp yazıp siliyorum, ne gerek var diye.
benim buuuuuuuuuu derdiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiim....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder