10.10.13

olur öyle

rüyamda gördüm. rüyamdaki iş yerim Hacettepe üniversitesi kampüsü, Ege üniversitesi kampüsü ve İzmir fuarı karışımı bir yerde tiyatro salonudur ve daha önceki rüyalarımda bir kısım kestirmelerini, alternatif çıkışlarını öğrenmişimdir. kafasında sorular vardı, belli. iş yerimin çıkış kapısında bekliyordu. salona giriyordu galiba oralar karışık. bir ara bir kaç bir şey sormaya çalışıyordu, şimdi mi aklına geldi, gibi cevaplar veriyordum. git diyordum. binanın içinde ordan oraya gidip daha önce çıktığım tuvalet camından çıkıyordum ve kapıda beklerken onu görüyordum. üstünde her zamanki deri ceketi, içinde benim vesilemle alınan bordo gömleği, gri kot pantolonu, kırmızı kenarlı gözlükleri ve siyah spor-şık ayakkabıları vardı, görüp yanından geçip gidiyordum. kapşonumu kafama çekip akşam gidebileceği yerlere gidiyordum sonra. arkadaşlarıyla. görüyordum. bu kez nedense Antalya sokaklarındaydık. gölge gibiydim. gölgeydim.
sonra uyanıyorum. aklında sorular olmalı. böyle düşünüyorum. sonra ilk sorduğu soruları düşünüyorum. "neden 5 ay sonra söyledin? neden 3 ay sonra bir daha yaptın? neden ablamın düğününe geldin? bir de ablamın düğününe geldin!" bu kadar.
bana göre en son sorulacak sorular ve verilecek tepkiydi. ne yaparsam yapayım ne ilgi çekebileceğimi, ne önemseneceğimi ne de sahiden dikkate değer bulunacağımı düşündürmüştü. en büyük problem ablasının düğününe gitmiş olmam gibiydi.
düğünden önce aradığımda gram dinlemeyerek sinirlenip telefonu suratıma kapattığını çabuk unutmuş olmalıydı. kendimi oraya ait hissetmediğimi ve gelmememin daha uygun olacağını söylediğimde onca işinin içinde saçma sapan şeylerle kendisini oyaladığımı bağırmıştı. o gece çok içmiştim. çoook içmiştim. gece boyu kusmuştum, sabah hala kusmuştum. öğlene kadar kendimi toparlayamamıştım. sonra kuaföre gitmiş, oradan eve gitmiş çorba içmiş, giyinmiş, makyaj yapmış, taksi çağırmış ve hiçbir şey olmamış gibi düğüne gitmiştim. o sıcakta adaçayı içmiştim. asla alkol içememiştim ama alkol bedavaydı. sigara içerken bile midem kalkıyordu. sık sık tuvalete gitmiştim. bir ara leyla nedense 50. yıl köşkü'ndeki film gösterimlerini sunan çocuğu sorma gereği duymuştu. bu muhabbetin üstüne uzun süre tuvalette kalmıştım.
sonra kimse kalkıp 'seni benden iyi kimse anlayamaz, anlamaya bile çalışmaz' denir. ben fotoğrafa bakınca gözlerinin altı morarmış -onca kapatıcıya rağmen- ve gözkapakları şişmiş birini görüyorum. çünkü en az 12 saat aralıksız ya kusan ya ağlayan insanların böyle olması normaldir. o en iyi anlayansa demek ki... yandık. o günkü halimi gören herkes, sen düğüne nasıl gittin ya, diye sordu. o, neden daha erken gelmedin, diye sordu. en çok ben oynadım ya da ablasının bir arkadaşı ama üçüncü isim yok. bir sürü fotoğrafta ve düğün videosunun pek çok karesinde olduğum için gıcıklığına yapmışım gibi gözüküyor. aklımın ucundan geçmedi.
görevim olanı yaptığımı düşünüyorum. görevimi son dakikaya kadar en iyi şekilde yaptığımı düşünüyorum. bir asistan, bir sekreter, bir hasta bakıcı, bir fahişe, bir imaj-maker, bir ik danışmanı, bir eğitim danışmanı, bir psikolog ve neticede bir sevgili olarak son dakikaya kadar en iyisini yaptığımı düşünüyorum. o kadar ki hala ileride lazım olur diye aldırttığım kıyafetleri görevlerini şu anda gerçekleştiriyorlar, o kadar ki acaba iş yerindeki resmi evrak işleriyle ilgili bir problem ya da yapılması gereken bürokratik işler silsilesi olursa nasıl sıraya koyar kime sorar diye düşünüyorum, o kadar ki evine düşen gölgemle yalnız kaldığında nasıl yaşayabiliyor... yaşayamıyor. yaşanmaz. o evde asla yaşayamayacak. yaşanır tabi. görünürde. çok güzel yaşanabilir. ama yaşanmaz. elini attığında cebinden çıkardığı cüzdan bile beni hatırlatırken, yemeğini yedikten sonra yapacağı türk kahvesini pişireceği cezve de, pişireceği yerde yere döktüğü kahve de, en çok da çırılçıplak evde, yapayalnızken, yaşatmayacak.
şimdi kendisinin bitmediği, yitmediği, sadece gittiği filan. öyle mi? naif.
aklında sorular olmalı. neden yaptığıma, neden o iki insanı seçtiğime, alkol alıp almadığıma, ne zamandır bu muhabbetlerin olduğuna, aslında yıllardır mı olduğuna, hoşuma gidip gitmediğine, kendisinde neyi bulamadığıma, bunu neden hak ettiğine, bunu hak edecek ne yaptığına ve neden ve neden ve tekrar neden ama neden yaptığıma dair sorular. olmak zorunda. bu, kişisel bir meseledir. uzaktan bakınca atılıp tutulduğu gibi, benle ilgisi yok,luk bir mevzuu değildir. ne kadar dışsal atfedilirse edilsin içerideki bazı açıkların had safhaya geldiğinin açık göstergesidir. sorun sende değil bende'nin dünyanın en büyük teselli yalanı olduğunu bilmeyen yoktur. sorun sorundur, kimsededir ve herkestedir. sekiz yılda cevabı "salaklık" olarak verilmişse burada yazacağım cevap da bundan ibarettir. umarım artık köpeğin önüne kemik atılır gibi oyalama, uydurma, savsaklama kokan bu cevabın hakikatten böyle olduğu anlaşılır.
her şeyden beni silmesini sükunetle karşıladım da, grooveshark'tan kendisini silmesini nedense kaldıramadım. durup durup taktığım konuya bak. çok mantıklı değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder