18.11.09

Sabina

Bir defterim var, bana kendisini nasıl sunması gerektiğini iyi biliyor sevgilim. Sevgilim mi dedim? Sahi, siz bana nasıl sunardınız bir zamanlar kendinizi? Ben gümüş tepsiler içinde ayağınıza kadar getirirdim hep ruhumu. Kapağı açana dek gizemli, tadına bakana dek ilgi çekiciydi belki, ama sonra tıka basa doydunuz, bunu biliyorum.
Sabina'nın acılarını anlıyorum. Öylesine trajik ki... Hatırlar mısınız, Das Experiment'i izlediğimde yazmıştım size, yine benzer hallerdeyim. Esir Ruhlar, izlemelisiniz sevgilim.
Sizin buraya gelmenize yakın ruhumun çatırtılarını duyuyorum hep. Yine benle aynı mekanlarda soluk almanızı ve adımlarınızı düşünüyorum. Fakat bunların teki bile umrunuzda değil, ne acı...
Size "dostum" diye hitab edemiyorum bir türlü. Siz hiçbir zaman sadece dostum olmadınız, zor bir iş bu. Ancak, o günler de gelecektir, belki.
Eski bir konak gibiyim sevgilim. Her geldiğinizde yürüyorsunuz içimde, yerler ayaklarınızın izlerini biriktiriyorlar, çökerek!
Saplantılı bir şey olmalı bu. Ne olduğunu yazık ki bilmiyorum. Ne olduğunu, bilemiyorum...
İçim çöküyor, içim çatırdıyor, bir gün yıkılacak-hissediyorum.
Odile olacağım.
Bir öğle vakti "Yarın öleceğim." diyeceğim ve öleceğim sevgilim.
Ama zaten ölmedik mi?
Öylesine hastayım ki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder