18.3.12

Lars von Trier

O kadar sardım ki artık filmlerini filan kenara bırakıp bizzat adamı kafaya taktım.
Psikolog olmamdan mütevellit, adamın filmlerindeki ortak temalara bakarak çocukluğuna inmek istedim. Be kardeşim, insan her filminde mi -yani en azından benim izlediğim, Dancer in the Dark, Melancholia, Europa ve Dogville için konuşacak olur isem- insanlara duyduğu güvensizlikten bahseder. Mütemadiyen karakterlerimizin başına özellikle en yakınları tarafından bela açılıyor. Çoğu da kasıtlı. Gerek Dancer in the Dark'ta Selma'nın her sırrını açtığı kapı komşusu tarafından çocuğunun ameliyat parasının çalınması -hem de bin bir emekle kör haliyle biriktirilen bir paradan söz ediyoruz-, gerek Melancholia'daki bilimum ilişkiler, efendime söyleyeyim Europa'daki Kessler'in en büyük kazığı karısından yiyişi ve trajik ölümü son olarak da Dogville'de güzelim Grace'in "Herkes neyse ama insanın sevgilisi de bunu yapar mı?" dedirtecek cinsten hikayesi. Sevgili Trier, annen ile bebekken aranda kuramadığın bir bağ olduğunu düşünüyorum. Ne yapayım elimde değil...
Bir de opera ile haşır neşir bir insan olduğu aşikar. Çünkü soundtracklere bakınca karşıma Wagner filan çıktı.
Bu adamı izliyorum.
Bir de not, Kieslowski'nin La Double vie de Veronique filminde bayıldığım ve Weronika'nın öldüğü sahnedeki müzik İlahi Komedya için yapılan opera bestesindenmiş, opera demişken. Elzbieta Towarnicka seslendirmiş. Bayan Towarnicka müthiş bir soprano imiş. İmiş diyorum, çünkü soprano ile mezzosopranoyu ayırt bile edemem. Ama saatlerce dinlenesi.
http://www.towarnicka.com/
Öyleyken böyle.

2 yorum:

  1. Sevgili Trier, annen ile bebekken aranda kuramadığın bir bağ olduğunu düşünüyorum....


    muhteşemsin yaaa :)

    YanıtlaSil