13.1.10

daddy's back (çok fazla amerikan dizisi izlemek)

Ben yazmayacaktım. Artık okuyacaktım, susacaktım. Kafa şişirmiş filandım. Kanı'm öyle demişti en azından.İnsanlar şikayet değil takdir etse de. Sanırım ortada şişen tek kafa benimkiydi. Bilmiyorum. Pagan Poetry son yazımdı-diğeri bir nevi duyuru idi. Aradan 21 gün geçmiş! Belki de tek kabiliyeti kelimeleri yan yana doğru düzgün dizebildiğini sanan biri için oldukça uzun bir süre bu. Yazanlar bilir.
Herkese bambaşka sebepler söyledim. Asıl sebebi ben de hala net göremiyorum. "Yorum yapmıyoruz, ondan soğudun sen." dedi Onur. "Yok." dedim. "Alakası yok." Belki de vardı. Emin değilim. "Çok depresifti zaten." dedim. "Ben depresifim diye insanları da depresyona sokmanın bir manası yok ya."
İki gün önce sözlüktekiler dedi: "Bolg'u da bırakmışsın, buralarda da yoksun." "Sevmiyorum interneti eskisi kadar, zaten kablosuz internet de bozuldu." dedim.
Eski sevgilim yazdığım her şeyi okuduğunu söyleyerek geldi. "İyi yazıyorsun." dedi. "Biliyorum." dedim. Ukala ve sarhoştum.
Bugün baktım, Ferit takip etmeye karar vermiş. Okuduğundan haberim yoktu.
Ve Cansu, yani Lucy, dediklerinizden kaleidoscope yapsam yazısında hemen hemen tüm yorumları tek tek yazmış. Benimkileri de yazmış. Hatta yer yer italik, yer yer bold yazmış. Bazen de harflerin puntosunu büyütmüş. Ben ve Lucy'ye yorum yapan herkes böylece kollektif bir blog yazısı yazmış kadar olmuşuz. (Eline sağlık Lucy)
Dolaylı olarak da olsa, zaten yazılmış olan şeyler de olsa onlar, bir nevi yeniden yazmış oldum gibi geldi. Daha çok zamanım vardı gibi. Ama döndüm.
How I Met Your Mother dizisindeki Barney gibi "It's gonna be legan-wait for it!" diyip sonraki sezona "DERY!" diye haykırarak girmediğim aşikar.
Ama Cemal Süreya gibi "fena değildir... üstü kalsın..." diyebilirim sanırım.
Ballı yeşil çay sevmediğime karar verdim geçen zamanda. Kuzenim Yazgı bayılıyordu buna. Ama şu ayrıntıyı es geçmişim sanırım: o ballı yeşil çay içerken ben de sade türk kahvesi içiyordum. Belli ki damak tadımız aynı değil. Yaseminlisi favorim.
Birinin kocaman bacakları varsa, yanında otururken kendimi ilkokul çocuğu gibi hissettiğimi fark ettim.
Vizelerim açıklandı, her zamanki gibi ortalama civarında gezmişim. Şaşırmadım.
Biri, kim bilmiyorum, bana "hala saf duygular içindesin" diye mesaj attı.
Başka biri, bunun kim olduğunu biliyorum, ton balıklı makarna tarifi sordu. Buna şaşırdım. Sorulacak şey değilmiş gibi geldi.
Proje hocam ya bana kızgın, ya ben öyle sanmaktayım. Galiba kendisinden tavsiye mektubu istemeyeceğim. Hoş şeyler yazmayacak diye düşünüyorum.
ALES'i abarttıklarını düşünüyorum. Gördüğüm en kolay sınavlardan biri. ÖSS daha zordu. (Kafamdaki fonda "büyük lokma ye amaaaa, büyük söz konuşma" diye inletti Sibel Can şu satırı yazmamla beraber. Sonra da Şebnem Ferah ona cevap niteliğinde "her şey insanlar için!" dedi.)
Ve evet, final öncesi tatili. Baygınlıklar içindeyim, çalışmamak için her şeyi yapıyorum, söylemeye gerek var mı?
Biraz da gündem:
N'olacak bu eczacıların hali?
Peki ya İsrail Türkiye'den özür dileyecek mi?
Biterken çalan:
Apocalyptica - I don't care

1 yorum:

  1. duygulandım gibi, mutlu oldum gibi. yorumları toparlarken aklımdan morpisimelinda nereye kaçtı diyordum zaten. belli ki kaçmamışsın, sadece susuyormuşsun, susma =)

    YanıtlaSil