5.7.10

tha fall

dünya edebiyatı tarihi dersi için yazdığım ödevleri buluyorum. hiçbir şey anlamıyorum. hele hele jack london hikayelerine marksist eleştiri getirdiğim yazıdan zerre bir şey anlamadım. vizesine katılmadığım halde cc aldığımı düşünürsek de oldukça iyi bir ödev vermiş olmalıyım. puanını anımsamıyorum.
cansu'nun tavsiyesi üzerine leonard cohen dinledim. önce yine leonard cohan'ı kesinlikle hiç tanımadığımı düşündüm. sonra şu çaldı:
dance me to the end of love
dedim ki: leonard cohen'i kim bilmez.
sanırım artık dinlediğim şeylerin adlarını öğrensem hiç fena olmayacak. işin kötüsü, öğrensem de unutuyorum sık sık, şu neydi bu kimdi diyorum. bunlar nahoş şeyler.
birileri bana müzik arşivini versin. 500 MB sınırım var şu allah'ın dağında ve onu da müzik zaafım yüzünden iki gün içinde bitiriyorum. kim o şanslı?
ve ilaveten, MSN niye sürekli hata veriyor?
ane brun'dan fall adlı şarkıyı bana kim gönderdi? umutcan mı? onur mu? şu alınan dosyaların kimden ne vakit alındığı da üstünde yazsa da zahmete sokmasa insanı. zor olmasa gerek? bence inci sözlük bile yapar bu işi. hadi be bi el atın?
rüyamda dişlerimi görmekten yoruldum. sürekli ağrıyorlar. çok sıkıyorum galiba. bildiğim kadarıyla stres altında da değilim. bilinçaltım artık kendini nasıl gizleyeceğini şaşırdı galiba. ama uyarıyorum buldum seni: dişlerimi rahat bırak!
bugün uyanır uyanmaz beynimin içinde aysun doğan'la kapıştım. neler neler söyledim neler neler. benim yetersiz ve yeteneksiz belki de unutkan ve umursamaz olduğumu düşünmesinin temelsiz temellerinden tut da işe yaradığını sandığı toplatıların aslında hiçbir manası olmadığını neyse ki hepsine katılamadığım için kendimi şanslı bile hissetmem gerektiğini çünkü herkesi gaza getirip verilerinin bitişini sağlayanın kesinlikle kendisi olmadığını, kaç veri kaldığını sayıp her yere motivasyon post-it'leri yapıştıranın ben olduğumu ve tanrı aşkına herkesten az süre odada kalıp herkes kadar veri girenin de herkesten fazla okul gezilerinde bulunanın da mı hiç dikkate alınmadığını sordum. ve eminim bana referans mektubu vermeyecektir. verse de söylediği üzere hoş şeyler yazmayacaktır ve bu da açıkça belirttiği gibi benim hiç mi hiç işime gelmeyecektir. hello! yağmurda 525'e binip onca yolu yürüyen kimdi? taksi tuttuğumu sanmışlar o kadar çabuk gelince. sana özet geçeyim: herhangi bir iş yapmana gerek yok, nasılsa birileri yapar, kıçını olabildiğince yayıp işten mümkün mertebe saçma sapan bahanelerle-örneğin doğu'ya geziye çıkıyoruz doğum günüm hatırına bir hafta yokum gibi-kaçıp hocanın da ayaklarını yalarsan senden alası olmayacaktır. hatta birden fazla hocaya asistanlık yapabiliyorsan senin hayrına. cv'in iş yapar sen yapmzsın. iki işi birbirine bhane eder bi şekilde kaçarsın. üstelik de para alırsın. dünya böyle dönüyor_en azından benim çevremdeki_
geçenlerde resmi yazıların yırtılıp çöpe atıldığını, yerlerine fotokopiler konulduğunu ve işlerin gayet yürüdüğünü gördüm. bütün olay işi yapanla iyi geçinmek. hepsi bu. ya da akrabağ. yakın arkadaş belki-ki hiç emin değilim bu konuda da, çünkü "iş başka arkadaşlık başka."
geçelerde kendi hayatımı savundum. yenilgilerimi ve hayal kırıklıklarımı. ne var biliyor musun, gerçekten iyi idare ettiğimi fark ettim.
neyse. müzik demiştik. müzik. tek zaafım. kave çikolata çilek sevgili arkadaş aile bile müziğe olan zaafıma yaklaşamayabilirler diye korkuyorum. çünkü ben ıssız adaya düşsem açlığa dayanabilirim, aslanlar beni yese üzülmem filan ama sınırsız sayıda şarkı ve şarjı bitmeyen bir mp3 çalar olmazsa üç beş güne delirebilirim. "müzik ruhun gıdasıdır" diyen yerden arşa kadar haklıdır. bütün psikolojik rahatsızlıkların seyrinin müzikle biraz olsun yerinden oynatılabileceğine inancım tam. ruhunuzun tersi istikametinde bir şeyler dinleyin halinizden memnun değilseniz. bir süre can sıkar ama sonra adeta iyileştiğinizi görürsünüz.
bu blogda yazan şeyler, benimle alay eden insanlar için bulunmaz bir nimettir. ama okumayacak kadar umursamadıkları için asla sorun teşkil etmeyecekler. kaldı ki o insanların sizinle eğlenebilmeleri için herhangi bir şeyinizi bilmelerine hiç ihtiyaçları yok. çıkardığınız kitap özetinden tutun da saçınızı düzeltişinize kadar dalga geçmeyecekleri en ufak şeyiniz yok. tesadüfen rastlayanlar, burda yazanların ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek asla bilemeyecekler benimle tanışmadıkça. en ufak bir sıkıntı görmüyorum burda da. have fun! ve beni tanıyan insanlar, bütün bunların çoğunu zaten biliyorlar. hatta kimisi satır aralarını bile okumayı başarabilir ve hayal gücüne bırakılmışsatırları da anında çekip çıkarabilir. bir gün belki en büyük düşmanım olurlar, mümkün ama boşversene. umurumda mı?
belki ilerde kitap yazarım. menekşe toprak'ın kitapları gibi yky basar. haha! insanın tek eğlencesi hayal kurmak değil de nedir?
çenem düştü.
don't ever let me go
i'll fall to the ground.

2 yorum: