23.3.10

ben öyle demedim ki

ağrılarım bir yere varsın. bacağım beni öldürüyor. ve suyumu getiren adam gelsin bana suyumu versin. en tatlı su onun elinden gelen çünkü. kollarım kaşındı durdu kırmızı kırmızı izler kaldı sonra yoluk yoluk. ben özledim. günüm gecem özlemekle geçiyor. günüm gecem yalan söylemekle geçiyor. başım da ağrıyor, karnım da. ne istiyorsun be kadın demezler mi insana? derler. dümdüz bir şey yazamaz mıyım ki ben? laf salatası, kopuk kopuk cümleler. kimse anlamasın diye dizili gelmiyor meseleler. evdeki bütün prespektüsleri okumak neyin saçma çabası? vaktin mi çok evlat? oysaki ben öğlen uyuyacaktım. sonra bilet alamaya gittik. şimdi istemiyorum kongreye gitmeyi sadece istanbul'a gideyim. ama bu haliyle bile çok uzun kalıyorum. 17-18-19-20. iki gece yetmez. neyine yetmiyorsa? sanki dün o da vardı elinde gibi. insan yorgunluktan ölmek isteyebilir mi? ne yapmış da yorulmuş, o da ayrı tartışma konusu. ama bu aralar feci yorgun. bedeni yorgun, sinirleri yorgun. saçları bile yorgun inanır mısın? ve çok üşüyor. evlenmek istemiyor, sahip olmak da istemiyor. ama şu üşümeler geldiğinde sarılmak istiyor. çok mu şey istiyor? yorgunluktan ölünse ölür. hemen şimdi ölür. uyuması lazım ama yatağa gidemeyecek kadar yorgun hem de. üstünü değiştirmek de başlı başına sorun zaten. soğuk hem, ü-şü-yor! mademki üşüyor, sarılsın! tanrı çok görüyor, bu kadar acı niye? birine sarılmak neden bu kadar güç ya da neden sarılması güç bir adamı seçtim ben labirentlerinde aç bilaç dolaşmak için ne kadar kaybolursa o kadar mutlu? iç çekiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder