19.2.10

çay koyacaktım. unuttum.

ben sakin ve basit bir hayat istiyorum. ben bohem edebiyatı ya da intihar yazıları okumak istemiyorum. ben ne sylvia plath'ım ne virginia woolf ne de nilgün marmara. ama aynı derecede hayattan beklentim kalmadı artık. kitapçı kadın bile halime üzüldü. çok sevdiğim resim öğretmenime benziyordu. pazartesi uğrayacağım yanına, karar verdim. anlatacağım. o beni dinler ve takdir eder, her zaman öyle yaptı, anlamaya çabaladı.
annem de beni hep takdir ederdi. genelde büyük başarılarımı törenlerle kutlamazdık, sevmediğim işler yapardı tören diye nitelediği, ama olsun, o da onun takdiriydi. artık hiçbir yaptığımı beğenmiyor. saçımı, takılarımı, eve giriş çıkış saatlerimi... bugün "ama insanın başına gündüz de bir şeyler geliyor, ben öğle vakti de tacize uğradım ya..." dedim, "ne zaman?" dedi, "anlatmıştım ya." dedim, "ben bugün oldu sandım, müstahak diyecektim." dedi. sanırım benden nefret ediyor. sürekli kendimi yetersiz ve aşağlık hissediyorum. ne yapmalıyım? hiç sınıfta kalmadım, bir kez olsun adliyelik, polislik ya da kürtajlık meselem olmadı. atatürk lisesi gibi bir liseden 90 ortalama ile mezun oldum 100 üstünden. dershaneye para ödetmedim ve öss'de ilk 5000'e girdim. 3 yılda tek bir dersten kaldım, onu da ertesi yıl verdim. ortalamam 2,50'nin altına hiç inmedi. asla temel ihtiyacım olan harcamaların dışında bir şey talep etmedim. çok para istemedim. "eline sağlık."demeyi hiçbir yemekte ihmal etmedim. sevgilim olmasını çok da onaylamadığı için artık kimseye bakmıyorum. çünkü bir de bu yüzden uğraşmak istemiyorum. yaptıklarım hiç yetmedi. yetmiyor. hep bağırıyor ve ben kendimi herkesten ve her şeyden özür dilemesi gereken aşağlık bir yaratık olarak hissediyorum. "kusura bakmayın dedikçe bakılacak kusurlarım artıyor." ne yapmalıyım?
ben intihar etmek istemiyorum, ama gerçekten istemiyorum. eskiden istiyordum, sahiden istiyordum ama artık istemiyorum. ben yaşamak istiyorum. hayatta görülecek şeyler olduğuna inanıyorum.biraz olsun huzur ve mutluluk duymak istiyorum. çok mu şey istiyorum?
bana "sinemaya sabah onda git." dedi. bir insan ne diye sabah onda gitsin ki? hem kimle gitsin? kim gelir ki sabah onda? madem eve geç kalıyorsam onda gitmeliymişim sinemaya, sabah onda.
insan gibi yaşamıyormuşum, kafelerde sürtüyormuşum, arkadaşlarım da arkadaş değilmiş ya, onlar da öyleymiş, anaları babaları sahip çıkmıyormuş onlara, o beni merak ediyormuş, daha da karışmazmış artık, ne halim varsa görmeliymişim.
yıllardır bana bunları söylüyor, bu aralar günde bir kaç kere söylüyor. dövse daha iyi, hiç bilmiyor. bu lafları hep içime oturuyor. açıklama yapmaya çalışınca "sus artık yeter, dinlemek istemiyorum!" diye bağırıyor. veya hiçbir açıklamamı beğenmiyor, inanmıyor, yarıda kesiyor ve dinlememeye devam ediyor.
ben tanrı'ya ne yaptım? ya da bu beddua için kime ne yaptım?
kendimi her geçen gün biraz daha flu hissediyorum. biraz daha değersiz buluyorum. biraz daha önemsizmişim gibi geliyor. salaklaşıyorum. yuvarlak düşünüyorum, yuvarlak konuşuyorum, yuvarlak yazıyorum. eskiden kararlarım vardı, keskindiler. şimdi varlığımın ehemmiyetsizliğiyle doğru orantılı kesinlikler de. yalnız hissetmiyorum. arayabileceğim insanlar hep var. dinliyorlar, yol göstermeye çalışıyorlar. ama onlar da tıkanıyorlar bir yerden sonra. iyi ki varlar ama.
başım ağrıyor. çay koyacaktım. unuttum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder