16.2.10

hava niçin bu denli sıcak oldu? daha şubat'ta değil miydik? madem bu kadar ısınacaktı, neden tatilim boyu da aksi gibi çok soğuk oldu. mikail benden ne istiyorsun? neden yıllardır senle bir orta yol bulamadık?
postaneler banka değildir, demiştim. bankaymış. bugün merkez postanede banka yazıyordu. yıkıldım. 10 yıl önce postane sahiden de ptt kısaltmasına yaraşır biçimdeydi. şimdi postaya bakan yok, telgraf zaten yok, telefon da fatura ödemek ve cep telefonuna kontör almak için var, nerde o ankesörlü telefonlar. nerde telgrafın tellerine konan kuşlar. hatta kuşu geçtim nerde telgrafın telleri? veya pullara ne oldu? ben o makinalara karşıyım. evet.
sanki yüz yaşında biri gibi hissettim şunları yazınca. ama altı üstü on yıl önceden bahsediyorum! 95'lilerin de 15 yaşında olması ne tuhaf. hatta 2000'de doğanlar 10 yaşındalar, ergenlik bunalımının kapısını zorluyorlar. sanırım yaşlandım. 2000 yahu! artık "nostalji yapalım"da 90'lar diye bir şey var mesela, eskiden 70'ler 80'ler vardı zira hali hazırda yaşanan hala 90'lardı. biz şimdi 2010'lar mı diyeceğiz? yoksa 10'lar mı diyeceğiz? tdk bu soruma yanıt versin. ya da 2000'den 2010'a kadar olan kısım ne olacak? 2000'ler desek koca bin yılı kast etmiş olacağız. dil çok zor iş vesselam.
bugün okula uğrayıp dönemi açtım. anneme evden çıkarken "ben turistlik görevimi yapıp geleyim." dedim. sahiden de öyle oldu. 10 dakika süren ders kapsamında hoca geçen yıl o dersten kalan 7 kişi saydı, sonra aslında dersin geçen yıl aldığımız bir dersle ve bu yıl alınabilecek bir başka seçmeli dersle pek bir ilintili olduğunu söyledi. sonra da "dersi bırakırsanız üzülmem, kırılmam, hatta daha az kağıt okurum, güzel olur." dedi. yani hoca bize "bence defolun ama siz bilirsiniz." mi demek istedi? ne yapalım ki programıma ve paşa gönlüme bir tek o ders uyuyor, kalırsam da kısmet derim. zaten bizim bölümün diline sakız olmuş laftır bu "kısmet" bölüm başkanından birinci sınıf öğrencisine kadar herkes vara yoğa "kısmet" der. sahiden de öyledir, çünkü hiçbir şey planlı yürümez. ben mesela bu tip durumlarda tanrı'nın önüme zar salladığını ve ne gelirse işin sonunun da ona göre şekilleneceğini hissediyorum. artık bugün de kaç kaç geldiyse... (saçma değil, inanç. inanç dediğiz şeyi sorgulamayalım.)
yazdığım yazılar da garip bir hale girdi sanki. ne eskisi gibi depresif, ne düzenli, ne şu ne bu. basitleşti galiba. hayat basitleştikçe, daha doğrusu insan hayatı daha basit ele aldıkça bu her şeyine yansıyor sanırım.
bir de, Kiyoto'yu bitirmek lazım artık. tavsiye ederim, Japon kültürünü merak edenlere. şaşırarak okuyorum. örneğin çiçeklerin açmasını seyretmeye gidiyorlar hobi olarak ve bunun için tasarlanmış parklar, bahçeler, oturulacak "peyke"ler var. bir küçük not daha, kasten seçmedim ama, Kavabata da intihar etmiş. 73 yaşında. bu kaçıncı yazar? Tezer Özlü ile ilgili dedikodular mevcut, intihar mı hastalık mı diye, onu bir kenara koaylım ama Virgina Woolf, Sylvia Plath, Nilgün Marmara... bohem...

Didem: Nilgün Marmara'yı nerden duyduğumu/bildiğimi/okuduğumu anımsadım böylece.

2 yorum:

  1. pek bir iniltili olduğunu söyledi yazmışsın ya, dakikalarca "nası iniltili ya?" diye düşünüp güldüm :D

    YanıtlaSil
  2. sanırım o alakalı dedi de benim o anda yazarken aklıma iniltili kelimesi geldi ve akabinde olaylar gelişmiş. :D gerçi senin anladığğın gibi anlamam da benim bi 30 saniyemi aldı nasıl öyle anladın :D

    YanıtlaSil